31 Aralık 2011 Cumartesi

Türkiye'de Sayılarla Kadının Durumu

Aslında bu yazıyı çok daha önce paylaşmayı düşünüyordum ama hem veriler elime biraz geç ulaştı, hem de gerekli vakti tam olarak bulamadım. Fazla yorum yapmadan konuyla ilgili yapılmış araştırmalar sonucu elde edilmiş verileri sizlerle paylaşıyorum.

-Şiddet

Her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.
Her 4 kadından 1’i yaşadığı şiddet sonucunda yaralanmıştır.
Kadınların yüzde 15’i cinsel şiddete maruz kalıyor.
Her 10 kadından 1’i gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kalmıştır.

-İstihdam

Dört kadından yalnızca biri işgücüne katılıyor.
Kadınların istihdam oranı % 22,3’tür.
İşsiz kadınların iş arama süresi de işsiz erkeklerin iş arama süresinden daha uzundur.
Kadınların en çok istihdam edildiği sektörler sırasıyla; hizmet, tarım ve sanayi.
Tarımda istihdam edilen kadınların %96,2’si herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı bulunmamaktadır.
Kırdaki 100 kadından 84’ü tarım kesiminde ve bunların yüzde 78’i herhangi bir ücret almaksızın ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır.
Eğitim arttıkça işgücüne katılım da artmaktadır.
Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 15, lise altı eğitimlilerde yüzde 21,8, lise mezunlarında yüzde 33,7 yükseköğretim mezunlarında yüzde 70,5’tir

-Hane halkı ve ev bakımına harcanan zaman

Kadınlar:5 saat 17 dakika
Erkekler:51 dakika
Çalışan Kadınlar:4 saat 3 dakika
Çalışan Erkekler:43 dakika

-Üniversiteliler

Rektör %5,2
Dekan % 15,3
Profesör% 27,7
Doçent% 31,8
Öğretim görevlisi %38,7

-Meclis

Meclisimizde kadın milletvekili oranı %8.8 (48/550)

Diğer Ülkelerde ise;

Yunanistan’da % 17,
Bulgaristan’da % 21,
İran’da % 3 ,
Rusya’da %14,
Suriye’de % 12,
Ermenistan’da % 8
Ruanda’da % 56
İsveç’te % 47
Güney Afrika’da % 45
İzlanda’da ve Küba’da % 43

Bunlara ek olarak ülkemizde;

81 il belediye başkanının 2’si; 923 ilçe belediye başkanının ise 15’i kadındır
Belediye Meclis Üyelerinin % 4,21’i
İl Genel Meclisi Üyelerinin % 3,25’i
Köy Muhtarlarının % 0,2’si
Mahalle Muhtarlarının % 2’si kadındır.
Ülkemizde toplam 25 kadın mülki idare amiri bulunmaktadır.
Kadın valimiz bulunmazken, 464 Vali Yardımcısından 10’u ve 801 Kaymakamdan 13’ü kadındır.
20 müsteşar içerisinde sadece 1, 63 müsteşar yardımcısı içerisinde ise 2 kadın bulunmaktadır.
Ülkemizde görev yapmakta olan 138 Genel Müdür'den yalnızca 10’u kadındır.
110 Büyükelçimizden 11’i kadındır.

-Eğitim

Yetişkin okumaz yazmazlık oranı kadınlarda %13,9 iken erkeklerde %3,4’tür.
Yetişin kadın okumaz - yazmazlığının en yüksek olduğu yer %32,2 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi, en düşük olduğu yer ise % 8 ile İstanbul’dur.
Batı Karadeniz Bölgesinde okumaz yazmazlık oranı kadınlarda %17,5 erkeklerde % 4,9’dur.
İlköğretimde çalışan kadın öğretmenlerin oranı %52
Okul müdürleri ve müdür yardımcılarının %9’u kadın Halk Eğitim Merkezlerince açılan kurslardan:
Mesleki kursları bitirenlerin yüzde 63,6’sını,
Sosyo-kültürel kursları bitirenlerin yüzde 55,7’sini,
Okuma-yazma kurslarını bitirenlerin yüzde 76,4’ünü kadınlar oluşturmaktadır.

-Sağlık

Her 10 kadından 1’i hamileliği boyunca doğum öncesi bakım hizmeti alamamaktadır.
Her 100 kadından 15’i doğum sonrası bakım hizmeti alamamaktadır.
Her 10 doğumdan 1’i herhangi bir sağlık personeli yardımı olmaksızın gerçekleşmektedir
(Doğum Öncesi) Eğitimi olmayan kadınların % 78,2’si, -İlköğretim mezunu kadınların % 93,3’ü, -Lise ve üzeri eğitim seviyesinde olan kadınların ise % 99,3’ü doğum öncesi bakım hizmeti almaktadır.
(Doğum Sonrası) Eğitimi olmayan kadınların % 62,8’i, -İlköğretim mezunu kadınların % 84,2’si, -Lise ve üzeri eğitim seviyesinde olan kadınların ise % 90,8’i doğum sonrası bakım hizmeti almaktadır.

-Eğitim

36.098.842 kadın + 36.462.470 erkek =72.561.312
2009 yerel seçim sonuçlarına göre ülkemizdeki iki illin belediye başkanı kadındır.(Aydın ve Tunceli)
Ülkemizde kadın vali bulunmuyor. Bir Müsteşar /MEB bulunmaktadır.
İlköğretimde çalışan öğretmenlerin %52’si,
Ortaöğretimde çalışan öğretmenlerin %41,9’u kadındır.
Okul Müdürlerinin içinde kadınların oranı % 9
Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan 17 Genel Müdürden 1 tanesi kadındır.
Bir kadın il milli eğitim müdürü vardır
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünde görev yapan 14 Daire Başkanından 2 tanesi kadındır.5 kadın il sosyal hizmetler müdürü vardır.

-Çalışan Kadınlar Yönetimdeki Rolleri / İş Dünyasında Kadın

Türkiye’deki kadın yöneticilerin profilini ortaya koyan bu çalışma kapsamında 79 kadın yönetici ile görüşüldü. Ankete katılan yöneticilerin yüzde 3’ü şirket ortağı veya sahibi, yüzde 11’i yönetim kurulu üyesi, yüzde 78’i müdür, yüzde 1’i müdür yardımcısı, yüzde 7’si şef veya süpervisör pozisyonunda. Ankete katılanların ortalama çalışma süreleri 10 ile 15 yıl arasında.
Görüşme yapılan kadın yöneticilerin yüzde 67 gibi büyük bir çoğunluğu 21 ile 34 yaş arasında, yüzde 29’u 35 ile 49 yaş arası grupta, yüzde 4’ü 50 yaş üzerinde. Kadın yöneticilerin tamamı sanıldığı gibi “evli ve çocuklu” tanımlamasına uygun değil. Araştırmaya katılanların yüzde 62’si evli, yüzde 29’u bekâr, yüzde 9’u ise boşanmış. Çocuk sahibi olanların oranı ise yüzde 39 düzeyinde. Tek çocuk sahibi olanlar yüzde 71.2 gibi bir oranla çoğunlukta, iki çocuk sahibi olanların oranı ise yüzde 28.8’de kalıyor. Üçten fazla çocuğu olan ise yok.Yüzde 32’si yüksek lisanslı.
Türkiye’deki kadın yöneticilerin kökenlerine bakıldığında, eğitim düzeyi yüksek ailelerden geldikleri görülüyor. Babalarının yüzde 70’i, annelerinin ise yüzde 37,5’i üniversite mezunu. Annesi lise mezunu olanların oranı yüzde 37,5, babası lise mezunu olanların oranı ise yüzde 17,5 düzeyinde...
Eğitim düzeyi açısından kadın yöneticilerin erkeklerden farkı yok. Kariyer basamaklarını tırmanmak için onlarda yüksek lisansa ağırlık veriyor. Belli bir konuda uzmanlaşmaya yöneliyorlar. Kadın yöneticilerin yüzde 32’sinin yüksek lisans derecesi var, yüzde 64’ü üniversite, yüzde 4’ü ise lise mezunu.
Kadın yöneticilere en son mezun oldukları okullar sorulduğunda, en saygın üniversitelerde eğitim aldıkları ortaya çıkıyor. Yüzde 19’unun yurtdışındaki üniversitelerden, yüzde 15.2’sinin Boğaziçi Üniversitesi’nden, yüzde 15.2’sinin İstanbul Üniversitesi’nden, yüzde 7.6’sının Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden, yüzde 7.6’sının Marmara Üniversitesi’nden, yüzde 6.3’ünün İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun oldukları görülüyor.

İş dünyasında çalışkanlıkları ve yenilikçi yaklaşımlarıyla kendilerine haklı bir yer edinen kadın yöneticiler, Secretcv’nin yaptığı araştırmada çalışanlardan da “güven oyu” almayı başardı.
Eskiden çalışanlar erkek yönetici tercih ettiklerini söylerken, anket sonuçlarına göre günümüzde cinsiyet %45 oranında önem taşımıyor ve hatta çalışanların %16,6’sı özellikle kadın yöneticilerle çalışmayı tercih ediyor.
15 Haziran-26 Temmuz 2011 tarihleri arasında, 35 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği anket sonucunda kadın yöneticilerin iş dünyasında, çalışanlar gözünde de rüştünü ispat ettiğini ortaya çıkardı. Önceki yıllarda yapılan araştırmalarda erkek yöneticilerin çalışanlar tarafından büyük bir farkla tercih edildikleri görülüyordu. Ancak, çalışkanlıkları ve yenilikçi yaklaşımlarıyla kendilerine iş yaşamında haklı bir yer edinmeyi başaran kadın yöneticiler, Secretcv’nin yaptığı araştırmada çalışanların tercihi oldular.
Yapılan ankette 30 bin katılımcının %45’i yöneticilerinin cinsiyetlerini önemsemediklerini belirtirlerken, %16’sı ise özellikle kadın yöneticilerle çalışmak istediklerini belirtiyor. Bu tercihin perde arkasında ise kadın yöneticinin sağladığı daha iyi bir iletişim ortamı yatıyor.
Anket sonuçları; kadın yöneticilerin çalışanlarıyla en çok “Daha iyi iletişim kurabilmeleri” (%66,37), çalışanlarına daha fazla inisiyatif hakkı tanımaları (%12,58), çalışanlarını daha az stres altında bırakmaları (%12,15) ve onlara daha az mobing uygulamaları nedeniyle tercih edildiğini de ortaya koyuyor.
Yöneticileri erkek – kadın diye ayırmak her ne kadar doğru olmasa da, iş dünyasında oluşan genel kanılar ve önyargılar bu ayrımın yapılmasına ve de üstüne üstlük kesin düşünceler oluşturmuş. Ankete katılan 30 bin kişinin %37,54’ü yöneticilerinin özellikle erkek olmasını tercih ederlerken, %16,6’lık bir kısım da kadın yöneticilerle çalışmalar istediklerini belirtiyorlar. Bu iki dilime de girmeyen %45,86’lık geniş kitle ise bizce doğru olanı yaparak yöneticilerinin cinsiyetlerini önemsemiyorlar.

Kadın olmasını isterim (%16,6)
Çünkü:
• Daha rahat iletişim kurabilirim (%66,37)
• Mobbing’e daha az maruz kalırım. (%8,9)
• Stres yönetimini daha iyi yapabilirim. (%12,15)
• Daha fazla inisiyatif alabilirim. (%12,58)

Erkek olmasını isterim (%37,54)
Çünkü:
• Daha rahat iletişim kurabilirim. (%56,5)
• Mobbing’e daha az maruz kalırım. (%14,11)
• Stres yönetimini daha iyi yapabilirim. (%17,08)
• Daha fazla inisiyatif alabilirim. (%12,4)

" Kadın yöneticide Avrupa'yı solladık "

Türkiye'nin kadın yönetici karnesi Avrupa'yı solladı. Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi Grant Thornton tarafından, 39 ülkede gerçekleştirilen "Kadın Yöneticiler" araştırmasına göre Türkiye, yüzde 25 kadın yönetici oranıyla hem yüzde 20 olan dünya ortalamasının üzerine çıktı, hem de Almanya ve Fransa gibi birçok AB ülkesini geride bıraktı. Türkiye'nin dünya ortalamasının üzerine çıkmış olmasının önemli bir gelişme olduğunu söyleyen Grant Thornton Türkiye Başkanı Aykut Halit, "Kadınların iş dünyasında var olmaları dünya ve Türkiye ekonomisi için bir zenginlik ve güç" dedi. Araştırmaya göre, şirketlerin kadın yönetici ortalaması 2009 yılında yüzde 24, 2004 yılında ise yüzde 19'du. Yüzde 45 ile kadın yönetici oranı en yüksek ülke Tayland'ın oldu.





Dünya tarihinin gördüğü en büyük lider, 20. YY'da yetişen en büyük deha, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk : Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!

30 Aralık 2011 Cuma

Mülakatlar...

Bu postumda nedendir bilmem ama başımdan geçen tuhaf iki mülakatı sizlere anlatmak istedim. Biri iş öbürü staj.


Tarih sırasıyla gidelim. Tarih: 12/07/2010 Şirket: Callpex Çağrı Merkezi Yer: Sanayi Mahlesi'ndeki Callpex Binası. Mülakat: Dönemsel Müşteri Temsilciliği

Evet neyse gittim İK'dan hoş bi bayanla görüştüm. Daha önce 1,5 günlük bir çağrı merkezi deneyimim olduğu için zorlukları iyi biliyordum. Ama onlara tabiki de bu 1,5 günden bahsettim. Neyse görüşme bittikten sonra beni Operasyon Sorumlusu ile görüştüreceğini söyledi. Bekledim, bekledim. Adam geldi başka bir odaya aldı beni bizde görüşmeye başladık. Sorular, cevaplar vs vs. Sıra geldi kıl bi soruya:

Operasyon Sorumlusu Mehmet Bey : Bir akşam, yöneticiniz geldi işlerin yoğun olduğunu ve sizden mesaiye kalmanızı istediğini söyledi. Sizinde o akşam için çok önemli bir randevunuz var. Ne yaparsınız?

Bendeniz Sparrow : Programım olduğunu, iptal edemeyeceğimi söyleyerek izin isterim.

Operasyon Sorumlusu Mehmet Bey : Israr etti ve kalmanız gerekiyor size izin verilmiyor?

Bendeniz Sparrow : Çok önemli olduğunu, eğer gitmezsem aklımın burada olmayacağını dolayısıyla işleri yapmam gerektiği gibi yapamayacağımı söylerim. Baktım yine izin yok. Surat yapar otururum. ( Karşılıklı gülüşmeler )

Operasyon Sorumlusu Mehmet Bey : Klavyeniz iyi midir?

Bendeniz Sparrow : Evet. MSN Messenger sağ olsun.

Operasyon Sorumlusu Mehmet Bey : Bilgisayarda çalıştırdığınız program donduğunda ne yaparsınız?

Bendeniz Sparrow : Ctrl + Alt + Delete ile görev yöneticisinden programı durdururum.

Operasyon Sorumlusu Mehmet Bey : Peki görev yöneticisi kilitliyse?

Bendeniz Sparrow : ( Parmağımla düğmeye basıyormuş gibi yaparak ) Reset düğmesi bu gibi durumlarda işe yarar.

Operasyon Sorumlusu Mehmet Bey : Peki. Genel anlamda olu... ( ben burada hafif bir tebessümle karşılık verdim ) eee sorucak başka sorum yok. Yarın telefonun açık olsun. Geri dönüş yapabiliriz.

Bendeniz Sparrow : Tabii ki. Teşekkür ederim vs vs...

Bu şahıslar ertesi gün 4-5 sularında aradılar beni ve iş teklifinde bulundular. Bende Callpex'in dönemsel operasyonunda full time müşteri temsilcisi olarak işe başladım. O dönemsel olan operasyoncuk eğitimle birlikte 10 gün sürdü. Daha sonra şirketin top operasyonlarıdan biri olan Vestel operasyonundan bir süpervizor ile görüştük ekipcene. Bazılarımız ( bende bunlara dahilim ) vestel operasyonunda çalışmaya başladık. 5 ayda orada çalıştım. Ve geçen sene tam da 31.12.2010 tarihinde işten ayrıldım. Çağrı Merkezi ortamı tahmin edildiğinden çok daha stresli bir ortam. Allah bir daha beni oraya düşürmesin! Amin.

Tarih : 31/05/2011 Şirket: Garanti Mortgage Yer: G. M. ' nin Taksimdeki Genel Merkezi. Mülakat: Stajyerlik

Trafiğe takılmam nedeniyle bir 5-10 dk falan geç gittim. Neyse gittim yinede. Bir de giymişim siyah takım, siyah gömlek, siyah kravatı da takmışım. Buyrun cenaze namazına diyorum adeta. Kariyer hedefim falan soruldu. Söyledim. Banka şubelerde çalışmak istemediğimi söyledim. Hedeflerimin daha büyük olduğunu söyledim. Neden finans diye soruldu. İnsanlarla birebir ilişkide olmayı sevmiyor musunuz diye soruldu. Mesela satış yapmak? Bende sevmemekten ziyade bu gibi konularda ( satış vb. ) kendime güvenmediğimi söyledim. Biraz daha bu tarz sorulardan sonra karşı taraf sorularının bittiğini, benim bir şey öğrenmek isteyip istemediğimi sordu. Bende şirket içinde hangi birime stajyer alımı yapılacağını sordum. Aldığım cevap: Satış Koordinasyonu! ( Suratımın aldığı mavi ekranı tahmin edebiliyorsunuzdur umarım ) ve ekledi: Siz satış yapmayacaksınız ama pozisyonu satış elemanı olarak düşünmeyin! Öyle mi? Peki.

Siktir git seninle çalışmayız lan biz! in kibar haliyle beni uğurladı: 2 hafta daha görüşmelerimiz sürecek, 2 hafta sonrasında size olumlu-olumsuz geri dönüş yapılacaktır.

2 hafta sonra mail attılar, nitelikleriniz pozisyonumuza uygun olmamaktadır vs vs vs. Anladığınız giremedim. Gerçi istediğim alanda değildi ama Garanti çalışanlarının referansı bana iyi gelirdi be! Zaten onlar yüzünden ertesi gün olan final sınavıma da çalışamadım. Allah'tan sınavım çok kötü geçmedi.

Bundan sonraki gireceğim tüm mülakatlarda kendime başarılar diliyorum.

24 Aralık 2011 Cumartesi

Etkileyenlere Devam...

Yok yok bende Aktüel gibi sayıyı 20'ye tamamlayayım.

12- Erkan Oğur - Zeynebim
13- İsmail Hakkı Demircioğlu - Yarim Senden Ayrılalı
14- Teoman - En Güzel Hikayem
15- Phantom Of The Opera - The Point Of No Return
16- Zakkum - Anason
17- Şebnem Ferah/Nilüfer - Erkekler Ağlamaz
18- Hair - Let The Sunshine In
19- Çok Uzaklarda - Nilüfer
20- Fikret Kızılok - Bu Kalp Seni Unutur Mu?

İMKB Günleri

En nihayetinde bugün İMKB stajım bitmiş bulunmaktadır. Ama tahmin edebileceğiniz gibi finallerim öncesi bende bitik durumdayım.




10 Aralık günü başladı İMKB maceram. Nerede olduğunu bilmiyordum. İstinye dediler. Gittim baktım İstinye'nin neresinde diye. Tahminlerim yolumun 1 saat 45 dk süreceği yönündeydi. Neyse ki 15 dakikası yürüyüş olmak üzere 75 dk sürdü, evimden İMKB. 10 Aralık Cumartesi günü yeri öğrenmiş oldum. Ve 12 Aralık Pazartesi günü staja başladım. 10 iş günü sürecekti sadece. 26 kişilik bir grupla başladık staja. Yanlış hatırlamıyorsam 7-8 erkektik, gerisi kız. Bu staj süresinde şunu fark ettim. Sanırım girişkenliğimi, iletişim yeteneklerimi kaybediyorum :S Öyle ki 10 gün boyunca beraber olduğumuz 26 kişinin içinde yaklaşık 10 tanesinin ismini bile bilmiyorumdur herhalde. Öyle ki bazı günler İstinye Park'a öğle yemeğine tek başıma gitmişliğim bile oldu. Erkeklerin bir kaçıyla hiç muhabbetim bile olmadı. Bazı kişilerle iyi bir muhabbet kurduğumuzu düşünüyorum, umarım görüşmeye de devam ederiz. Gerçi bugün staj çıkışı bir şeyler yaparız diye düşünmüştük ama öyle bir yağmur vardı ki!!! Arkama bakmadan kaçtım, bir an önce evimde olmak istedim. Ama başıma ne geldi dersiniz? Her zaman yürüdüğüm yolu yürümeyip yağmur var diye otobüse binince ben, trafiği nasıl hesaba katmadıysam, hem fazla zaman kaybettim hem de çileden çıktım. Ee metroya bindim hemen ama bu seferde Mecidiyeköy'den kalkacak otobüsün saatini kaçırdım. Bende Taksime gittim. Oradan binerim diye. Bide ne göreyim? Bineceğim hat bugün iptal! Aksaray-Havalimanı metrosuna kadar başka bir otobüse bindim, trafik felç! Ve her zaman 75 dk süren yolu kaç dakikaya çıkardım? 135!!!

Neyse dönelim başa. İlk günde aslında çok iyi geçmedi. Öğle paydosundan sonra tuvalatte kaldım! Kapıyı kilitledim. Ama açamadım. Kilidin açma usulü benim düşündüğümün tam tersineymiş. Kimse yok mu diye bağırıp kilidi nasıl açacağımın tarifini alıp öyle çıkabildim anca. Bununla da kalmadı çektiklerim. Koca İMKB içinde bilmem kaç müdürlük varken, atana atana hiç istemediğim 3 birimden birine atandım. İdari İşler! Neyse ki çalışanlar çok sıcak kanlı ve yardımsever çıktılar da biraz rahat ettik. Hele Müdür!!! Müdür dediğin böyle olur dedirtti. " Sende böyle bir yönetici olmalısın Sparrow, al sana rol model! " dedirtti resmen. Geçen süreçte bizimle ilgilendiği, vakit ayırdığı ve tecrübelerini paylaşıp tavsiyelerde bulunduğu için kendisine defalarca teşekkürlerimi iletiyorum. Bide bi Nahide Hanım vardı. Sanırım satın alma şefiydi. Ama yanılıyor da olabilirim. Kendisi bugün emekli oldu. Bizimle beraber gitti yani. Master yapıyormuş şu sıralar. Yaş ilerlemiş emeklilik gelmiş ama hala master derdinde. Dedim, " bitirince üniversitelerde öğretim üyeliği yapın " diye. Bunu söyleyen başkaları da olmuş ve kendisiyle dalga geçildiğini düşünüyor. Ama kesinlikle öğretim üyeliği ona çok yakışır. Yönetim Muhasebesi dersi alıp almadığımı sordu. Bende aldığımı söyledim. Benden bir soru çözüp ona anlatmamı istedi. Aslında muhasebeyi çok bilmemem ve sevmememe rağmen, Nahide Hanım'ı kıramadım ve örneklerden yardım alarak soruyu çözmeye çalıştım. Ulan sevince oluyormuş, o soru sınavda çıksa yapamam ama Nahide Hanım'a yarasın diye sorunun %60-70 lık kısmını çözebildim :D ve sonunda noldu? Kendisi bugün telefon numaramı istedi, yapamadığım bir şey olursa sana sorarım diye, bende seve seve verdim tabii ki :)

Eğitimlerden arta kalan zamanlarda boş boş durmaktan biraz fazla sıkıldık. Ama bizim müdürlük bizi çalıştırmadığından bu oldu, bazı müdürlüklerde stajyerler yorgunluktan ölmek üzere idiler. Borsa deyince tabii ki de herkesin aklına ilk olarak Hisse Senedi işlemleri geliyor. Benimde öyle. Sandım ki eğitimler hep bu tarzda geçecek. Pek öyle olmadı. Borsayla ilgili, yönetimiyle ilgili eğitimler falan da oldu. Çalışmak istediğim kurumların başında geliyor İMKB, ama şöyle bir dezavantajları varmış. Sınavı ortak açıyorlarmış. Yani ben İMKB'nin Uzman Yardımcılığı sınavına girip başarılı olsam, mülakatı da geçsem her ne kadar çalışmak istediğim birim Hisse Senetleri Piyasası olsa da yetkililer tarafından İdari İşler, Mali İşler, İnsan Kaynakları vb gibi hiç ilgim olmayan birimlere de atanabilirmişim! Bu çok kötü ya! He bide FinansPark projesi kapsamında Ataşehir'e taşınması gündemdeymiş İMKB'nin. Eğer oraya taşınırsa, Ben 22 yılımı verdiğim Avrupa Yakası'ndan Anadolu Yakası'na geçiş yapmak durumunda kalacağım, eğer İMKB personeli olmak isteğim son bulmazsa. Neyse ki o civarda da yakın arkadaşlarım var. Hatta en yakınlarımdan birisi şuan Kayışdağı'nda oturuyor ama Ataşehir'e taşınacağını, eğer bende oraya gidersem bundan çok memnun olacağını söylüyor :)

Günler böyle giderken stajımın 4. gününde Taksim üzerinden otobüsle evime dönerken otobüste liseden bir arkadaşımı gördüm. Yol boyu lafladık. Zaten aynı mahallede oturuyorduk aynı durakta indik. Azıcık da Larien'in kulaklarını çıtlattık. O zamana kadar hanımefendi ( lafın gelişi hanımefendi diyorum onda ne arar hanımlık efendilik :p ) 1 ayı aşkın süredir beni aramıyor, mesaj atmıyor idi. Anca burada blog üzerinden beni vefasızlıkla suçluyordu sanki kendisi vefa abidesiymiş gibi! Neyse biz onu çekiştirdik falan filan, sonra ben arkadaşımı evine bıraktım döndüm kendi evime giderken yolda kimi göreyim? Tahmin ettiğiniz gibi Larien'i :D Hanımefendiyi (!) özlediğim için sarıldım direk o da beni özlemişmiş. Eve gidince bana mesaj atıp saydıracakmış falan filan he bide yolda birini bana mı benzetmiş ne. Bu kadar mı tesadüf olur arkadaş. O kız birini bana benzetiyor " dur eve gidince ben bu dallamaya ağzımdan geleni sayıyım niye beni aramıyor diye " içinden geçiriyor, ben yolda bir ortak arkadaşımızı görüyorum ve ona " Larien beni ne arıyor ne soruyor inat değil mi arkadaş o aramadan aramıcam " diyorum ve gün bitiminde Larien ile karşılaşıp birbirimize bunları anlatıyoruz :D Tabi o gün Fenerbahçe Ülker'in maçı olduğunu öğrendikten sonra sırf maçı kaçırıyım diye bana dur gitme demesinin etkisiyle maçın ilk 6 dksını kaçırmama sebep olması affedilecek gibi değil! Ama yine de It's good to see her :)

Daha önce de söylediğim gibi 19 Aralık benim doğum günümdü. E 12 Aralık'ta staja başlayınca, direk söyledim " haftaya bugün benim doğum günüm " diye. 19 Aralık Pazartesi İMKB'ye gittiğimde bazı stajyer arkadaşlarım kutladılar sağ olsunlar, ama o günün iki beklenmedik olayını anlatayım. Birinci ve en kazığı akbilimi ve paramın büyük bir kısmını evde unutmam oldu. Kendime doğum günü hediyem. 2.8 TL tutan yola böylelikle 9 TL vermiş oldum. Ee çoğunluğu kız olan bir ekiple İstinye Park'a öğle yemeğine gidince alışveriş yapmak yada bakmak için mağazalara girme ihtimalleri pek iyi gelmedi bana. Ki bunu anlayan biri de bana " d&r'a girebiliriz " dedi. O zamanda ben kendimi kaybediyor büssürü kitap almak için yanıp tutuşuyorum. Bunu söyledim onlara. O yüzden girmeyelim dedim. Ama daha sonra yanımda zaten fazla para olmadığını hatırladım ve d&r'a girmekte bir sakınca görmedim :D İçlerinden biriyle sık yaptık kitap muhabbetini. O bana İskender Pala kitaplarını tavsiye etti ben ona Ahmet Ümit. Ve en sonunda ben İskender Pala'nın Şah Sultan kitabını aldım, en yakın zamanda da Katre-i Matem'i alacağım. O da Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası'nı aldı. Herkese İstanbul Hatırası'nı bir kere daha tavsiye ediyorum.

Günün ikinci önemli olayı ise, eğitim müdürlüğünün bulunduğu binanın güvenlik görevlisinin coşup tüm stajyerlere çikolata, kola, çay, kahve vs vs ısmarlaması oldu :D kralsın be adam :D

Doğum günümü kutlamasını beklediğim ama beklentime cevap alamadığım iki arkadaşım vardı. Biri facebook üzerinden kutlamıştı ama... Meğerse gecenin köründe bana mesaj da atmışta telime akşam 5 sularında geldi mesaj, günahını almışım affetsin. Bir diğeri de akşam 10-11 gibi aradı. Aslında gün içinde arayacağını ama iyi bir gün geçirmediğini bu yüzden arayamadığını söyledi. Ki o arkadaşımı ne zamandır görmüyorum, sanırım biraz fazla özledim onu :S

Bugün stajın son günü diye 2 arkadaşım da öğle yemeği için İstinye Park'a gitmeye karar verdiler. Anam ne görelim? Felaket bir yağmur! Allah'tan servis vardı da servisle gittik. Ama servisi bekleyene kadar soğuktan geberdik, belden aşağısını hissedemez olduk :D

Böyle geldi gitti. Yorgunluk kısmını daha önceki postumda anlatmıştım. Staja başlamadan önce, bir akşam çıkışta Emirgan Korusu'na giderim diye düşünüyordum hep. Ama tek bir gün bile çıkışta oyalanmadım :D Ama doğum günümde en yakın arkadaşlarımdan birisi akşam çıkışıma gelecekti ve beraber koruya gidecektik ama aşırı soğuk buna da engel oldu :S Aşırı yorucu günlerdi. Ama çok fazla iş yaptığımızdan değil. Sabah çok erken kalktığımızdan ve uzun yolculuklar yapmamızdan. Öyle ki ( daha önceki postumda da anlattığım gibi ) yanıma gelip ALES sonucuna benimle beraber bakan arkadaşımın kim olduğunun farkına varmadan, onun yanına gidip " hadi gel Ales sonucuna bak " dedim. O da bana " az önce beraber baktık ya " karşılık verdi. Ki bu arkadaşımla yüksek lisans muhabbeti yaptık bi kaç kere. İkimiz de hangi alanda uzmanlaşmak istediğimiz konusunda kararsızız :S

Neyse ki bitti. Yarın kaça kadar uyurum meçhul :D bir daha ne zaman sakal traşı olurum? Kimse bilmiyor :D Ama ilk finalime 5 gün kaldı ve ben ne bok yicem bilmiyorum :S

Biraz da İMKB günlerinden fotolar paylaşalım :)


imkb kantini





eğitim salonu


meşhur seans salonu :D


işlem ana ekranı


ben alım satım yaparken :p


FENERBAHÇE Sevgisi :)


internet öncesinde emirler böyle alınıp tahtaya kalemle yazılıyormuş!!! çok zor be :S


halka arz tanıtımlarının yapıldığı yerden seans salonuna bakış :)

22 Aralık 2011 Perşembe

Etkileyen 11 Şarkı

Aktüel Dergisi bu ay olan sayısında hayatımızda iz bırakan 20 şarkıyı merak etmiş. Bende bununla ilgili bir post yazmak istedim. Ama 20 taneye gerek yok. Buyurun ilk 11:

1- Muazzez Abacı - Vurgun
2- Müzeyyen Senar - Benzemez Kimse Sana
3- Sezen Aksu - Vazgeçtim
4- Sıla - Vur Kadehi Ustam
5- Sıla - Boş Yere
6- Şebnem Ferah - Bugün
7- Zeynep Casalini - Amacım Yok
8- James Blunt - Goodbye My Lover
9- Cranberries - Linger
10-Secret Garden - Nocturne
11-Whitney Houston - I Will Always Love You




Bu şarkılar üzerinde uzun uzun düşünmeden aklıma gelen ilk şarkılar oldu.

Sizlerin de paylaşımlarını bekliyorum.

21 Aralık 2011 Çarşamba

Offfff....

Sevdiğim ve büyük umutlarla seçtiğim Sermaye Piyasası ve Finansal Kurumlar dersinin vizesinden 36 almışım ve sınıf ortalaması 62! Son iki dersine girmedim + %30 etkili olacak projesini henüz yapmaya başlamadım.

En az 80 beklediğim AB'ye Giriş dersinin vizesinden 50 aldım ama Allah'tan benden yüksek iki 60 bir 70 var. Stajım yüzümden son iki haftadır hiçbir derse girmedim. Ve ilk finalim tam 8 gün sonra :S




Ve ben şuan iki haftadır olmadığı ve önümüzdeki 2-3 hafta boyunca da olmayacağı kadar boş zamana sahipken içimden ne ders çalışmak geliyor ne de kitap okumak. Hadi geçtim bunları film yada dizi izlemek de gelmiyor. Boş boş oturuyorum. Yaptığım tek şey son 5 ayda 5 kilo almış olmama rağmen, sanki öğlen Burger King'ten Steakhouse Menü yememişim gibi şimdi de çikolatalı frambuazlı pasta yemek ki frambuazlı pastayı hiç sevmem! İki gündür bitmedi gitti. Ulan pastanede bana deseler ki dünden kalma bu pasta diye, almam. Günlük pasta isterim. Ama evime gelen pastayı aynı günde bitiriyor muyum? Hayır. Bakınız iki gün oldu ve hala yiyorum!

ALES'ten 80 almışım zaten :S kime söylesem çok iyi diyor ama beni istediğim üniversitelere sokmaya yetmiyor bu puan! Nisan'da bir daha girersin diyorlar. Evet doğru ama o zaman da TOEFL'a SPK sınavlarına hazırlanırım diye düşünüyordum şimdi ALES çıktı yine :S

Sermaye Piyasası Kurulu'na staj başvurum kabul olmadı. Ve bugün hayatımda ilk defa torpil istedim. SPK'da tanıdığı olan bir iş arkadaşım benim için bir telefon görüşmesi yaptı. Umarım hayırlı bir sonuç çıkar. ( dün kütüphanedeki bilgisayardan staj sonuçlarını kontrol etmek için bir arkadaşım yanıma oturmuş, fark etmedim. Bakmış ki sonuçlar açıklanmış hemen beni dürttü. Ben kızın yüzüne bakmadım. PCye daldım sonuçları kontrol ettim. İkimizinde başvurusu kabul olmamış malesef. Daha sonra kafamı çevirdim başka bir işle uğraşmaya koyuldum. Aradan biraz zaman geçtikten sonra benim gibi SPK'ya başvuran bir arkadaşımın yanına gidip sonuçların açıklandığını, internete girip bakmasını söyledim. Ne cevap alayım? Baktık ya beraber? Meğerse yanıma gelip beni dürten ve sonuçlara birlikte baktığımız kız o'ymuş, fark etmedim bile! )

Staja başladığımdan beri kendime faydalı hiçbir şey yapamadım desem yeridir. Eğer bu yorgunluklar sürüp giderse zaten işle beraber yüksek lisans falan yapamam ben. İki gün sonra stajım bitiyor, ondan sonra döneceğim ve geçen sürede başımdan geçenleri anlatacağım. Hoşça kalın...

14 Aralık 2011 Çarşamba

Gerçek Bir Dosta Sahip misiniz?

Terentius, "Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim" demiş, yitirdiği bir dostunun ardından. Nasıl bir insandan bahseder Terentius? Karşısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan biri midir yitirilen? Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır? Terentius'un acısını bu şekilde dillendiren? Nedenlerini merak etse de, göz yaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükunetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz? Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kafi gelen insanlara mı dostum deriz? Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karşımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın!" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost? Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildigimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa? Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar? Ne bileyim, aynı fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz? Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi saşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz? Aristo haklı mıdır; "Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır" derken ve Terentius, başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yaşını mı tutmaktadır? Paylaştığı her şeye ölüm de mi dahildir? Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir? Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta? Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda? Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden? Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz? İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için...

Can DÜNDAR

Hiç Beklentisiz Sevdiniz Mi?

Hiç beklentisiz sevdiniz mi?
Yani Bugün telefon etmedi demeden, Şu an nerede acaba? diye kendi kendinizi yemeden, Yaş günümü hatırlayacak mı acaba? diye bir beklenti içine girmeden… Sevdiniz mi hiç?
Onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip, onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi?
Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan, Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi diye düşünüp.
Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç? Hiç beklemeden çalan bir kapıda, onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?
Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden…
Ve beklemeden gelen bir “seni seviyorum” mesajının tadına varabildiniz mi hiç? Siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar?
Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?
Bugün beni hatırlamadı yerine Hiç beklemiyordum, senin geleceğini diyebilmek ne güzeldir oysa… Onu boğmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek ne güzeldir… Sahiplenme duygusundan uzak, sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç? Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile kendi kendinizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize, Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu? Beklentisiz sevin…
Ben, beklentisiz seviyorum…
Niye aranmadım diye düşünüp kendini kendinizi yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir Seni özledim mesajı ile aşkı yakalayın.. Beklentisiz sevin…
Ben, beklentisiz seviyorum…
O, sizin sevgiliniz oldu için değil.
Ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi davranma hakkınız olduğunu düşünmeden.
Onu sevdiğiniz, onun da sizi sevdiği için sevin… Sevgiye karışan beklenti denen illeti hemen silin aşkın ak sayfalarından…
Göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel…
Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik…
Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını.. Ben, beklentisiz seviyorum… Onun nerede olduğunu merak etmiyorum…
Beni bugün neden aramadı diye geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda…
Geleceğe dair hayallerim de yok zaten…
Ben, sevgiyi yaşıyorum…
Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli, o kadar kıymetli ki… Gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları… Beklentisiz seviyoruz…
Sevdiğimiz için seviyoruz…
Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz… Anlık seviyoruz…
Deneyin… Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün…
Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız…

Can DÜNDAR

8 Aralık 2011 Perşembe

???

Her zaman doğru yapmak doğru bir şey midir ?

Dün&Bugün

Aslında bunları dün yazacaktım ama dün çok da sağlıklı bir ruh halinde değildim. Efenim İstanbul'da yaşayanlar yada haberleri takip edenler İstanbul'da dün nasıl bir yağmur yağdığını bilirler. Ve ben bu yağmuru sevmeme rağmen, bu sefer kızdım. Kendime de kızdım, son dersin ikinci yarısına girmemeyi düşünürken ne bok yemeye girdiysem! Gerçi girmeseydim o zaman yağmura yakalanır mıydım onu da bilmiyorum ya neyse. Okulumun girişinde 15 dk falan bekledim yok dinmiyor yağmur. Gazaan mübarek olsun Sparrow diyerekten çıktım yola. Defteri başıma tutarak yürümeye başladım. Defterim yamuldu çatladı!

Bak yağmur, tamam seni seviyorum, yağdığın zaman mutlu oluyorum ama böyle de olmaz ki! Ne demiş Şeyh Edebalı " Sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibarın kalmaz " bu sözü bilmiyor musun sen? Ve son olarak markafoniden aldığım, %80 indirimi görünce balıklama atladığım ve modelini şeklini zartunu zurtunu çok sevdiğim saatimle uğraşmayı bırak! İkinci kez su geçirmesine sebep oldun, üçüncüsünde bozuşucaz ona göre!

Gelelim bugüne. Bugün best friendlerimden birinin doğum günü. Okulda pastasını kestik, kutladık falan. Kısmetse yarın akşam için daha güzel bir organizasyon planlıyoruz. Doğum günün kutlu olsun dostum, iyi ki varsın diyor kendimle ilgili kısma geliyorum. Ay çıkmadan benimde doğum günüm var. Ve ben yarından itibaren okulda değilim. Ay sonunda zaten finaller başlıyor. Neyse doğum günümde okulda olmucam yani. Bunu bilen bir arkadaşım, sağ olsun bana bugünden doğum günü hediyesi almış. Daha doğrusu dün aldı, bende gördüm ve bana olduğunu tahmin ettim. Bugünde anlamayayım diye kendini kastı ama nafile :D

Çok teşekkür ederim canım arkadaşım, dostum sana. Ama benim kedilerden nefret ettiğimi bilmiyor muydun ki bana tahtadan yapılmış kedili bir şey aldın? Hemde bir tane değil,üç tane kedi var.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Bir Kitaptan / VII

... Önce bir ses duydum; kınından sıyrılan bir bıçak, zehrini kusan bir engereğin tıslaması, yırtılan tenin yumuşak yankısı. Baktım, şimdi Alaeddin duruyordu karşımda. Gülümsemeye çalıştım bırakmadılar, bakışlarımla anlatmak istedim, fırsat vermediler. Aynı anda yedi kez parladı yedi bıçak dolunayın ışığında. Aynı anda tam yedi kez sarsıldım. Yedi kez açıldı bedenimde yedi ateş çiçeği. Sonra yedi ateş çiçeğinden usulca gökyüzüne yükselen kendi ruhum. Sonra taşa damlayan kan. Sonra gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu, ürkütücü bir serinliğin içinde yüzen ağaçlar, katmerlenen kış gülleri, tazelenen nergisler, bedenimi parçalayan yedi kişi. Yedi öfkeli yürek, nefret tarafından ele geçirilmiş yedi akıl, yedi keskin bıçak. Ne yaptıklarının farkında bile olmayan yedi zavallı adem. Ve sonra taştaki kan; canlı cansız ne kadar mahlukat varsa hepsini içine alarak koyulaşan o bir damla kan...

5 Aralık 2011 Pazartesi

Ödül Mimi

Sevgili Sestod beni mimlemiş. Teşekkür edeyim. Mimin kuralları şöyleymiş:

Kural-1: Mimleyen kişinin blogger adresi paylaşılacak: Sestod'un blogu: kitapcaybattaniye.blogspot.com

Kural-2: Kendi hakkımızda 7 gerçeği paylaşıyoruz.
- Saçma sapan bir duygusal yanım vardır. ( Gereksiz yere aşırı duygusallık yapabiliyorum )
- Çok çabuk sinirlenip çok çabuk sakinleşebiliyorum. Öyle ki beni kızdıran birine " gerizekalı " demek istediğim de geri... diye bağırmaya başladığımda ...zekalı kısmına getirmeden sakinleştiğim olmuştur.
- Merak edeyim etmeyeyim, vizyona bir film girdiği zaman girdiği ilk hafta sinemaya gidip izlemezsem daha sonra o filme gitme ihtimalim 0'ın altında -1907
- " Eski dosttan düşman olmaz " deyip arkadaşlarımdan 1500 kere kazık yesem de hala " eski günlerin hatrı var " deyip kimseyi silmem, bana işleri düştüğünde elimden geldiğince yardım ederim. ( gerizekalı diye kendime derim işte )
- Saçma sapan, gereksiz ne kadar bilgi, anı varsa ezberimdedir. Bir türlü unutamam. Ama derslerime yarayacak bir notu yada çok sevdiğim şiirleri hala ezberleyemedim.
- Alışveriş yapmayı sevmem, kızlarla alışverişe çıkmaktan nefret ederim. Ama mecburiyetten gittiğim zamanlarda eğer kendim için bir şey alacaksam kolay kolay satış temsilcisi ile muhattap olmam ama bir arkadaşım kendine bir şey alacaksa hem ona hem diğer müşterilere hem de satış temsilcilerine takılmaktan, laf söylemekten ( güzel kadınlar varsa ) iltifat etmekten kendimi alamam.
- 6 yaşımdayken sağ ayağımın baş parmağını lağam deliğine sokup kırmışım, kırıldığını yaklaşık 1 ay sonra gittiğim doktordan öğrenmişim ve buna sebep olan arkadaşıma sadece " eşşeoğlu eşek " demekle yetinmişim. ( miş'li geçmiş zaman kipini kullandığıma bakmayın hepsini hatırlıyorum ama nedense miş'li geçmiş zaman kullanmak istedim )

Kural-3: Bu mimi sevdiğimiz 10 blogçuyla paylaşıyoruz. Bende mimlerimi;

Larien'e, Kibritçi Kız'a, Lazanya'ya, Kırmızı Başlıklı Pollyanna'ya, Kitap Gibi Kız'a, Cecil'e, Volante'ye, Crazywomanrosemary'ye, Hayal Meyal'e, İnanırsakolurbence'ye gönderiyorum.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Musallat Ol Bana!

Mutluluğun insan bedenine girip bir an önce bana musallat olmasını ve yakamı kıyamete kadar bırakmamasını istiyorum!

P.S: Yanlış anlaşılmasın, Musallat filmini izlemedim adını kullanıyorum sadece.

30 Kasım 2011 Çarşamba

Bir Kitaptan / VI

" Celaleddin durgun ve duru bir su gibi sakindi. Şöyle bir baktı yüzüme, bir nur şavkıdı geçti günün ortasından. Celaleddin baktı yüzüme, açılmak için ertesi sabahı bekleyen sonbahar goncaları gümrah birer gül haline geldi Konya'nın bahçelerinde. Celaleddin baktı yüzüme, yanaklarıma birer gamze düştü ana karnındaki çocukların. Celaleddin baktı yüzüme ve ellerini kaldırarak müritlerine ' Bırakın ' dedi sadece. "

28 Kasım 2011 Pazartesi

Hayat...

Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer.
İçsen de tükenir içmesen de.
Bu yüzden hayattan tat almaya bak.
Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da...

Neyzen Tevfik

27 Kasım 2011 Pazar

ALES Bitti, Geçmiş Olsun Bana, Gözüm Aydın falan filan...

Yaklaşık 3 hafta önce başladım ALES'e çalışmaya. Anam hayatımı onunla doldurmuşum. Mat 1'i bayağı bayağı unutmuşum. Bildiğin mutlak değer falan çalıştım, taban aritmetiği falan çalıştım. Topu topu 3 deneme çözdüm bugüne kadar. Ama geçen hafta yakalandığım grip ağzıma sıçtı desem yeridir.

Vizeler başladı ben grip oldum. 5 vizeye girdim bu kafayla ve 5'ine de doğru düzgün çalışamadım. ( 1 tanesine hiç çalışmadım ) Neyse ki kalan son vizeme girmeden önce hem Ales'i başımdan atmış hemde gripten kurtulmuş bulunmaktayım. Çok şükür Rabb'ime...

Denemeleri 2,5 saatte bitiriyordum. Dedim bu da o kadar sürer. Nerdeeeeeee! Demez olaydım. 3 saat sınavda kaldım ve Say-2 kısmında 10 soruya falan hiç bakamadım. Say-1 ile çok uğraştım. ÖSS'de de böyle olmuştu. Hiç unutmuyorum 30 Mat-1 sorusuyla 70 dk uğraşmıştım. Mat-2'ye geçtiğimde 40 dk falan kalmıştı sınavın bitmesine. Bu sefer de aynısı oldu desem yeridir. Neyse ki o kadar uğraşmama değecek bir net bekliyorum Mat-1'den. Fakat Türkçe ve Mat-2'den çok umutlu değilim, hee çok karamsar da değilim. Yine de bir 75 üstü bir şey gelir gibime geliyor ama bakalım hayırlısı.

Şimdi asıl sorun. Vizeler bitiyor, Ales de yok. Kendimi neye versem? Ders mers çalışacak halim yok finallere kadar. E onlar da Aralık'ın sonunda başlayacak. Ben o zamana kadar boş zamanlarımda napsam? Gerçi okunmak için bekleyen 7-8 kitabım var + Fringe izlemeye başladım yeni yeni. Hiçbir şey bulamazsam onlara sararım artık.

21 Kasım 2011 Pazartesi

S*ktir Et'meyi Öğrendim, oh be! Ama Öğrenemesemde Siktir Ederdim!

Uzun zamanadır bestseller kitaplar listesinde zirveyi bırakmayan S*ktir Et'i nihayet bende okudum ve bitirdim. Önce gözüme çarpan, keçeli kalemle üstünü boyadığım bazı cümleleri paylaşacağım. Buyrun okuyun. Ya da siktir edin gitsin. ( kusura bakmayın kitabın etkisi )

--İşte özgürlük: Sonunda, gerçekten neyi yapmak istiyorsan onu yapmak! Bütün dünyaya ve insanların sizin hakkınızda ne düşündüklerine siktir et demek ve sizi kimsenin tutamaması.

--Ömür su gibi akıp gidiyor. 100 yıl önce dünya üzerinde kısmen daha az insan vardı. Sizler de yakında yok olup gideceksiniz.

--İç çekme kendi başına harika bir yoldur. Zor ve yorucu bir işin sonunda iç çekersiniz. İşinizi bitirip kendinize bir bardak viski doldurur ve dizi izlemek üzere koltuğunuza yayıldığınızda iç çekersiniz. İç çekmek, vücudunuza " İşte bu kadar, rahatlayabilir ve gevşeyebilirsin " demektir. İç çekmek, " Siktir Et bugün olan biteni. Şimdi arkaya yaslanıp rahatlamanın zamanı, " demenizin kusursuz bir yoludur.

--Ne zaman bir şeyler çok önemliyse, ne zaman kendini gergin, endişeli ve korkmuş hissediyorsanız, sadece Siktir Et deyin, iç çekin ve nefes verin. İlaç gibi hemen iyileştirir sizi.

--( yemek yemeye siktir et demek hakkında ) Bütün bu kabullenişler sizi çok rahatlatacak. Diyetinize Siktir Et deyin. Karşı sesler çıkmaya başladığında da Siktir Et deyin. Siktir Et deyip canı gönülden yemek istediklerinizi yemeye ne dersiniz? Yedikten sonra eğer kötü hissederseniz Siktir Et deyin. Kendinizi olayların akışına bırakın ve ne olacak görün. Eğer biraz kilo alırsanız, Siktir Et deyin.

--Para. Eğer paranız yoksa, Siktir Et deyin ve hayatı olduğu gibi yaşayın. Birazcık paranız varsa, Siktir Et deyin ve insanların size değer vermesinin tadını çıkarın. Çok paranız varsa, Siktir Et deyin ve ne kadar harika bir insan olduğunuzu, dünyanın size ne kadar çok şey verdiğini düşünerek dünya nimetlerinin tadını çıkarın.

--İnsanların sizin hakkınızda ne düşündüğüne Siktir Et demenin zamanı geldi. Onayın hayattaki öteki şeylerden farkı yoktur: Çok umursar, kendinizi ona göre yönlendirirseniz, canınızı yakar. İnsanlar ayaklarınıza kapanmış ve sizin ne kadar muhteşem olduğunuzu söylerse, mutlu olmayın demiyorum. Ama eğer bu dünyanın her kör olasıca vatandaşı size tapana kadar mutlu olamam diyorsanız, işiniz zor.

--Hayatla dans ederken, ilk önce kendi oksijen maskenizi takın ve daha sonra derin bir nefes alıp başkalarına yardım edin. İnanın bana, yaptıklarınız için size teşekkür edeceklerdir.

-- Siktir Et, en derin şeyi söylemenin en küfürlü yoludur: Rahatladığımızda ve hayatın akışına kendimizi bıraktığımızda, esas özgürlüğün tadına varırız. İşte bu yüzden Siktir Et, Temel Ruhani Yoldur.

Daha pek çok şey var yazılması, okunması ve uygulanması gereken. Ama bunlar benim gözüme en çok çarpanlar. Buna ek olarak şunu da söylemeliyim ki ben siktir etmeyi bilmiyormuşum. Benim yaptığım pek çok şey için kitapta " Siktir Et'in ve bunları yapmayın " diyor yazar.

Ama bende öğrendim bazı şeyleri siktir etmeyi. Oh ne mutlu bana :D Artık herkese her şeye siktir et diyorum. Mesela iki gün sonra vizelerim başlayacak olmasına rağmen, pazar günü bir ALES olmasına rağmen ben hala NBA 2K12, PES2012 falan oynuyorum. Eminim yarında değişen bir şey olmayacak. Oh be! Ne güzelmiş siktir etmek. Okuyun, yada siktir edin okumayın :D

Hayatı Siktir Etmeyi öğrenin, öğrenemiyor musunuz? Onuda Siktir Edin :D

19 Kasım 2011 Cumartesi

Sen Gülünce...

... Bir gülüşünle hayat veriyorsun mezardaki ölüye
Solmuş çiçekler gülmelerinle açıyor
Arı, balını sen gülünce yapıyor
Su, yolunu gülmelerine bulup akıyor
Şeytan geri kaçıyor, gülüş sesini duyunca
Melekler yeryüzüne iniyor o an,
Seni görebilmek, sesini duyabilmek için
Zeus sana bakarken heybesini düşürüyor elinden
Hayran hayran gülüşünü izlerken...

16 Kasım 2011 Çarşamba

Sen Eros'la Geldin...

Neşeli biriydim ben
Mutlu günler yaşayan,
Günleri gülücüklerle dolu olan
Yüzü asılmayan, morali bozulmayan
Keyfi kaçmayan, mutlu biriydim ben.
Eşlik ederdim şarkılara
Duygulanmaz, hüzünlenmez eğlenirdim.
Bir gün " SEN " gerçeğiyle tanıştım.
Bilmezdim aşkı, sevgiyi
Bir gün bir aşk çaldı kapımı.
Kapatmıştım kendimi dış dünyaya
Kuşanmıştım zırhımı
Sen Eros'la geldin
Ve zırhım dayanmadı onun okuna...




Ruhsuz biriydim ben.
Düşünmezdim kendimden başkasını
Umursamazdım insanları, hayatı.
Giderken ölümün peşinden
Birisi çıktı karşıma
Ve gösterdi hayatın gerçeklerini
Öğretti en güzel duyguyu ve yaşama isteğini
SEN...

Sen benim neşemi çaldın,
Mutluluğumu aldın.
Şimdi şarkılar bana eşlik ediyor
Paylaşıyorlar acımı ve mutsuzluğumu.
Ama bana bir ruh verdin
Her an seni düşünen
Her gün senin için yaşayan bir ruh
Ve sevdim seni, sevmediğim kadar kimseyi...

12 Kasım 2011 Cumartesi

Merhaba Sevgi




Sevgi her zaman sabırlı ve candandır, asla kıskanç değildir. Asla kaba ve bencil değildir. Saldırgan ve kızgın değildir. Sevgi, başka insanların zevklerinden, günahlarından haz almaz. Fakat hakikati sever. Her zaman bağışlamaya, güvenmeye, ümit etmeye hazır. Ve başa gelen her şeye tahammül eder. ( A Walk to Remember )







Nasılda usta yazmış Sofokles
Nasılda güzel söylemiş Antigone
Ben bu dünyaya kin değil sevgi paylaşmaya geldim
Söyleyiş, o söyleyiş, bu içten bu dopdolu bu insanca deyiş
Yankılanıp gelmiş çağlar öncesinden çağımıza, günümüze, günümüze
Belki de... Belki değil mutlak
Yürüyüp, gidecek çağlar sonrasına da yankılanarak...

Ben bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim
Söyleyiş, o söyleyiş bu içten bu dopdolu bu insanca deyiş
Yankılanıp gelmiş çağlar öncesinden çağımıza, günümüze, günümüze
Merhaba! İnsanın en soylu duygusu,
Paylaşmanın en güzeli en değerlisi,
Merhaba, merhaba, merhaba sevgi...
( Ah Şu Gençler )

11 Kasım 2011 Cuma

Eskilerden...

Bu gece sessizlik çok koyu,
Karanlık sessizlikle birlikte.
Kol kola geziyorlar, hayallerimde seninle gezdiğim gibi
Mehtap bu gece çok güçsüz
Sensiz her gece olduğum gibi
Kendini bile aydınlatamadı
Kalbimin kan pompalayamadığı gibi
Kalbim atmazken, beynim buraya yönlendirdi naciz bedenimi
Elim aldı kalemi, gözlerim buldu kağıdı
Ve dilim...
Arkandan bakarken, yüzüne söyleyemediği
Pek çok şeyi döktü
Gözümün önündeki kağıda
Kalemi tutan elimin yardımıyla...

9 Kasım 2011 Çarşamba

Mim: Renkler

Crazywomanrosemary beni mimlemiş. Teşekkür edeyim. Mim konusuda ruhumuzun ve takip ettiğimiz bloggerın rengi/renkleri. Kendisi beni kızıl kahve ve siyah olarak görmüş. Çok karşı değilim ama araya bi de maviyi sıkıştırsa çok iyi olurdu ( yetkililere duyurulur :p ) ben genelde mavi rengi yansıttığımı düşünmüşümdür hep dönem dönem de karaya bürünmüşümdür. Sadece doğallık anlamında ise kahverengi ile bütünleşmişimdir. Ama benim rengim mavidir...

Beyaz:saflığı,temizliği,istikrarı...
Siyah:gücü tutkuyu ve bazende matemi..
Mavi:sonsuzluğu ve özgürlüğü (derinliği)
Yeşil;doğallık ve huzur
Kırmızı:Canlılık,dinamizm,ataklık,azim ve kararlılık.
Mor:Asalet,lüks,itibar,mistik duygular..
Pembe:Neşe,güven,rahatlık..
Turuncu:dışa dönük,pozitif,güveni..
Lacivert;sonsuzluk,otorite,verimliliği..
Kahverengi:Toprağın ve dogallığın..
Gri:Alçakgönüllüğü ve dengeyi ifade eder..
Sarı:Neşe,incelik,pratiklik,zeka.

Gelelim takip ettiğim bloggerların ( bence ) renklerine...

crazywomanrosemary: kırmızı

larien: beyaz-pembe-sarı ( o öle karışık bişey )

Lô - Lâ: siyah

Lazanya: mavi-mor

bolat: yeşil-kahverengi-gri

kibritçi kız: yeşil

kırmızı başlıklı pollyanna: pembe ( ama bu çok meraklı bir pollyanna )

spot ışığını arayan kız: turuncu

7 Kasım 2011 Pazartesi

Bir Filmden...

E: Biz seninle mutsuz oluruz.
K: Olsun, ben seninle mutsuzluğa da varım...

5 Kasım 2011 Cumartesi

Mim: Konusu Olan Şarkılar

Pembe Kereste beni mimlemiş. Mim konusu da konusu olan şarkılar.

Müzik dinlemek pek çok insanın olduğu gibi benimde en büyük tutkularımdan biridir. Ve bu konuda kesin bir zevkim yoktur. En sık dinlediğim tür pop ve rock ama her telden dinlerim. Mp4'ümde pop, rock, arabesk, halk müziği, sanat müziği, opera, klasik, metal vs vs akla gelebilecek her türden parçalar mevcuttur ve hepsinden çok sevdiğim en az 2-3 tane vardır.

Nocturne: Eurovision birincisi mi ne olmuş katıldığı sene. Ben ilk olarak 2008 yılında dinlemiştim. ÖSS'ye hazırlanırken dershanede Felsefe hocam dinletmişti. Kendisi askere gitmeden önceki en son dersini işliyordu bizimle. Ama bu sefer sunumlar izletip bu tarz parçalar dinleterek. Bu parçanın fon müziği görevini gördüğü sunum yetişkinliğin zorluklarından bıkmış bir insanın, çocukluğuna özlem duyan bir insanın " yetişkinlikten istifasını " konu alıyordu. Ve bende o gün ilk defa acı bir gerçeğin farkına vardım. Bende çocukluğumu fazlasıyla özlemiştim. Ve o günden beri ne zaman çocukluğuma dönmek istesem, ne zaman yetişkinliğin şartlarından bıksam, ne zaman kaçıp bir yerlere gitmek istesem, ne zaman sadece " kafa " dinlemek istesem aklıma bu şarkı gelir ve bu şarkıyı dinlerim. Her dinlemem de de farklı yerlere giderim...

31 Ekim 2011 Pazartesi

Cause This is Thriller!

Daha önce de bahsettiğim gün nihayet yaşandı. 29 Ekim'i 30'a bağlayan gece 04,00'te Ortaköy sahilde 259 kişiyle birlikte Thriller...

Tüm Dünya ile aynı anda dediler ama bizde saatler tam o an 1 saat geri alındığı için tüm dünyadan şaşmış olabiliriz çünkü 1 saat daha bekledik. Ortaköy sahile 11 gibi vardım ve beklediğimin aksine çok güzel bi hava vardı. Şanslı gecemizdeyiz diye düşünmeye başladım. Neyse daha sonra komşum Larien ailesiyle birlikte geldi. 1-2 prova, sonrası makyaj sonrası bekleme. Saat 02,30 sonrası sanki fena esmeye başladı. O an aklımda tek bi soru vardı: Allah akıl dağıtırken ben neredeydim?

Kıçımız dondu. Oturduğumuz yer ile bir buzul kütlesi oluştu desem yeridir. Neyse ki sonra açılmaya başladı. Bu saatlerde ortaya atılan bir " midye " lafı hepimizin canının çok acayip bir şekilde midye çekmesine sebep oldu ve şansımıza daha doğrusu şanssızlığımıza tüm midyeciler gitmişti. Ortaköy esnafından aldığımız " iltifatlara " hiç değinmiyorum. " Ölüyüm ben param yok beleşe kumpir verin bana " diye bir yakarışta bulundum ama iplenmedim :( Tabi en önemlisi bizi gören orta yaşlı bir kadın turistin " Ben Ortaköy'e geldiğimi sanıyordum meğerse burası Tahtalıköy'müş " dercesine şaşkınlıkta bakışıydı. Ha unutmadan makyajdan çıktıktan sonra Larien'in sevimli zombicik kardeşinin bir köpeği korkuttuğunu belirtmek isterim falan filan.

Ve saatler 04,00... 6 dk mı ne sürdü. Senkron hatalarım sık, hareketleri gecikmeli yapan bir odun görürseniz videoda ( postun sonunda paylaşacağım ) bilin ki o benim :D ama o gecikmede hortlamamızdan önce üzerime yatan ve görünmemi engelleyen 25131813285478963225 kişinin de etkisi var ! Bittiğinde " anaaa bitti lan " diye üzüldüm :( sonra kendimi We Are The World şarkısı çalarken Larien'in kardeşini omuzlarıma almış halde buldum :D



Geri dönüşü hep beraber yaptık ve yolda Larien dilinden " cause this is thriller " kısmını düşürmedi ee bende başlık yapayım dedim. Yaklaşık 6 saat falan Ortaköy sahilde kaldık. Daha önce hiç bu kadar süre orada kaldığımı hatırlamıyorum ve buradan yetkililere sesleniyorum: Seneye Salacak sahilde yapılsın! 

Herkesin mutlaka katılmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Michael Jackson'ı sevin sevmeyin önemli değil, bende büyük bi hayranı değildim kendisinin ama bu organizasyon, katılan herkesin fazlasıyla eğlenebileceği bir şey. Eve döndükten sonra makyajı çıkartmak biraz zor oluyor ama olsun :D 

Ha unutmadan hala herhangi bir hastalık belirtim olmadığı için çok mutluyum :D ee herhalde ölene kadar her sene giderim ben bu etkinliğe :)



P.S.: Bu yazıyı neden bu kadar geç yazdın diyecekseniz, Larien önce ben yazıcam sen yazma demişti, onun yazmasını bekledim :D ama kendisine buradan büyük bir teşekkür yolluyorum, beni bu etkinlikten haberdar ettiği için :)

P.S.2: Yanarım yanarımda Mecidiyeköy'de DT2'yi beklediğim yarım saate yanarım. Önceden gelmeyi düşünüp de sonradan vazgeçen kişilerde kaçırdıkları eğlenceye yansınlar.

Buyrun şimdilik tek videomuz bu :) 


27 Ekim 2011 Perşembe

Hatıralarından Yüzde Kaçını Unuttun?


varabildiğin yere kadar var..! 
var var var...! 


Akar sular dönmez geri tıpkı gençliğim gibi,bebekti ceninin ergeni,bir erdi büyümüş meyvesi. 
Sakal bıyıkla geride kaldı Yunusun hamlık evresi,sivilce,akne katledildi soldu yüzümün güneşi. 
Ve çivisi düşmüş tablolarda bir resimdi kendisi,kükreyen şu gökyüzüde kuşun kilitli kafesi 
Tersi döndü güvenin ansızın belirdi dostun hilesi,fincan kahve içtim kursağımda kaldı telvesi. 
Kırıştır yalan kahpesi,baştan akıl alır ya cilvesi.Yıkar,geçer bir dostun düşmancasına hamlesi. 
İki boy aşmış ihanetin ki kat`i yok bahanesi,hayrından umutsuzum getirme bari şerrini. 
Ve hepsi aynı yolda yolcu onca bedenin kellesi,meydan önüne dizilecek ve alınacak ifadesi. 
Dualar olmasaydı kim kovardı kalleş iblisi? kalbim ak da pak da desen yüzünden yansır pisliğin. 


Altın harflerle yaz mahlasımı.Halvetim kasvet,kem gözlere şiş!... 
Cadü ya herru!.. ya merru!.. kaf-kef, gölge haramilerine bir selam çak!.. 
Abile patladı,demlenir simam,nüşinrevandan handan ummmam ben. 
Ahu-yi felek mum,ben şamdan.Düşmez kalkmaz bir Allah`tır uyan!.. 


Sago sus!...husus derin çukurda içine sin,pusu kuran huşu içinde gözlerinde kin belirgin. 
Vay senin şu kindar halin.Hin pilanların var hin.Cenin büyüdü savaşa girdi silahlarımı bana verin. 
Yardan sarkıttığın dostlarından kaçının ipini tuttun ? Onlar güldü,sen somurttun.Kalbinde kaç gül kuruttun? 
Hatıralarından yüzde kaçını unuttun? senin adını anmamak şartıdır dostluğumun. 
Rap ten olma gökyüzünün güneşi sago. bu benim yüzüm.Gölgeme sığınır mana özüm,hicran çölüne düştüm. 
Yüz pınar yaş akıtsın gözüm.Kendi başıma öğrendim,kendim büyüdüm.Dudaklarımla gömdüm. 

Sanma şâhım herkesi sen sadıkâne yâr olur 
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur 
Sadıkâne belki ol âlem de serdâr olur 
Yâr olur ağyâr olur serdâr olur dildâr olur. 


Altın harflerle yaz mahlasımı.Halvetim kasvet,kem gözlere şiş!... 
Cadü ya herru!.. ya merru!.. kaf-kef, gölge haramilerine bir selam çak!.. 
Abile patladı,demlenir simam,nüşinrevandan handan ummmam ben. 
Ahu-yi felek mum,ben şamdan.Düşmez kalkmaz bir Allah`tır uyan!.. 

Boş Zamanlarımı Değersizleştiriyorum!

Eveeeeeeeeeeeeettt diye konuya giriyorum. Kasım ayında beni bekleyenler: 20 Kasım'a kadar bitmesi gereken 3 proje ( ki bunlardan ikisi direk dersi geçip geçmeme durumunu belirleyecek, bu ikiliye dahil olmayan 3. projemin ise 6 gün sonra sunulması gerekiyor ), 21-30 Kasım tarihleri arasında vizeler, 27 Kasım'da ALES. Oh ne güzel! Peki ben ne durumdayım? Vallaha ALES'ten 4 konu bitirmiş olabilirim tam hatırlamıyorum. Zaten geri kalanların yanında lafı olmaz. Onun dışında her şey 0 modunda. Ve sanırım bundan ötürü azıcık ucundan bir şekilde de değil bildiğin hayvani boyutlarda bir vicdan azabı çekiyorum!

Bu sene üniversitedeki son senem diye, ne staj ne part iş aradım. Programımı mümkün olduğunca boş tutmaya çalıştım. Hem derslere adam akıllı çalışır hem rahat rahat ALES'e hazırlanır hemde son sene sosyalliği yaşarım dedim. Neyse gel görelim ki boş zamanlarım çok olmasına rağmen bu boş zamanları kullanamıyorum. Mesela bugün 2-5 arasında olan dersime girmeyip eve geldim. Vurup kafayı uyudum. Saat 3te uyandım geri. O saatten beri naptım? Hiçbir şey! Ya işin kıl tarafı boş boş oturunca zaman da geçiremiyorum. Sıkıntıdan patlıyorum. Okumak için bir kitap alıyorum elime almamla bırakmam bir oluyor. Soru çözeyim diyorum yok. Film konusunda zaten daha önce bir post yazmıştım değişen hiçbir şey olmadı. ( O günden bugüne sadece bir film izleyebildim: Midnight in Paris. Keyifli bi filmdi falan filan ) Ders çalışmak zaten hak getire. Kalem tutmayı yazı yazmayı unutmuşum. Son zamanlarda en başarılı olduğum konu müzik dinlemek. Bıkmadan usanmadan dinliyorum. Ha bir de burada yazdıklarınızı okuyorum.

Sorun bende olmasına rağmen sonra da çıkıp zaman geçmiyor diye yakınıyorum. Ya ne güzel istediğim boş zamanlara sahibim. Yazın başvurduğum bir şirket olumlu döndü. Part time, haftada 25 saat / 5 gün çalışmamı istediler. Kabul etmedim. Ders çalışmaya vakit bulamam diye. Boş olayım dedim. O zaman çalış dimi? Niye çalışmıyorsun be adam? Yok boş boş hiçbir şey yapmadan zaman geçirmenin zevkli bir yanı olsa eyvallah. Boş gezenin boş kalfası oldum çıktım.



Halimden memnun muyum? Kesinlikle hayır. Peki bunu değiştirmek benim elimde mi? Kesinlikle evet. Peki ben napıyorum? Bu şekilde devam ediyorum.

Mesela bugün de yarım saat öncesine kadar " yeter artık bugün boş boş oturdum ALES'e ne kaldı. Elindeki çayı bitir de çalışmaya başla " dedim kendime. Ve çok kararlıydım çalışmak konusunda. Sonuç? Çayı bitirip buraya geldim. Sıla'dan Vur Kadehi Ustam'ı ve Boş Yere'yi dinleyerek bunları yazıyorum. Ha bide kaç gündür geçmek bilmeyen bir boğaz birde baş ağrım var. Öyle dayanılmayacak türden değiller çok şükür ama azar azar hırpalıyorlar beni. Daha önce hiçbir ağrım bu kadar uzun sürmemişti. Allah sonumu hayır etsin.

Bir yer ile ilgili bir şey okusam, bi haber dinlesem, bişey izlesem olumlu olsun olmasın hiç fark etmiyor oraya gidesim geliyor bide. Neyse ki bu konuda yalnız değilim. Böyle sürekli farklı farklı yerlere gitmek isteyince karar veremiyorum ( dönem dönem çok büyük kararsızlıklar yaşarım onlardan birine giriyorum galiba ) karar veremeyince de hiçbir yere gitmiyorum oturuyorum evimde.

Bütün bunlara ek olarak akşam Beşiktaş deplasmanına çıkıyoruz. Kazanırsak bu moralle yarın hem kitap okurum, hem ALES için 200 soru çözerim, hem 3-5 film izlerim falan filan. Haydi Fener'im, göster gücünü!

Son olarak 3 haftadır beklediğimiz gün geldi. 2 gece sonra zombi olucam. ( böyle yazınca zombi olmadna 2 gün öncesini 3 haftadır bekliyormuşum gibi bir anlam çıktı sanırım ama yok öyle bir şey 2 gün sonrasını bekliyorum merak etmeyin ) Ortaköy sahilde 200'i aşması beklenen bir grupla zombi olup Thriller yapmak çok keyifli olucak. O makyajın silinmesi aşamasında büyük sıkıntı çekeceğime dair bir his var içimde ama neyse. Okulda hangi arkadaşıma söylesem " Allah akıl fikir versin / Lan deli misin? / İşin yok mu oğlum senin / hahahahahahahaha vs vs " karşılıkları alıyorum. Latin danslarına meraklı olan bir kız arkadaşımın bu konuda beni desteklemesi umut ediyordum ki ondan aldığım cevapta " ben gitmem. ama sana yakışır " yönünde oldu. Ne demek istedi onu da anlamış değilim. Neyse zar zor da olsa öğrendiğim Thriller, eş zamanlı yapılan dünya genelinde bir etkinliğe katılmak ve bu etkinliği Ortaköy Sahil'de yapmak... Bunlar benim zevk almam için yeterlidir millet. Siz ne derseniz deyin.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Bir Kitaptan / V

Kimseyi değiştiremezsin hayatta.
Ve kimse için de değişmemelisin.
Kimliğini kaybettiğin an, yaşamını çöpe attın demektir.
İstemediğin sürece, hiçbir şey için ödün vermeyeceksin.
...Çünkü gün gelir, verecek hiçbir şeyin kalmaz.
Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği için değil.
Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır.
Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle.

Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil.
Herkesin gidebileceği bir yol vardır.
Sen yeter ki, yanında yer almayı bil.
Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin için...
Seninle gelmek isteyenleri yanına al.
Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata.
Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini.
Hayat rahat ve anlayışlı insanlarla
Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel...

Ve unutma; aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir...




21 Ekim 2011 Cuma

Steve Jobs...

Hepimizin bildiği gibi yakın zaman öncesinde bir endüstri ikonu hayata gözlerini yumdu. Onun için söylenecek çok şey var, ben ölümünden birkaç gün önce hayatıyla ilgili bir kitap okumaya başlamıştım. Kitabın adı " Steve Jobs-Apple " yazarları ise Jeffrey S.Young ve William L.Simon.

Kısa bir süre önce de " Ve Steve Jobs Apple'ı Yarattı " adında bir kitap basılmış sanırım. Bu kitabın yazarı da Michael Moritz. " Ve Steve Jobs Apple'ı Yarattı " adlı kitabın arka kapağında belki de Jobs için söylenebilecek en güzel sözün yazılı olduğunu gördüm. Ve bunu sizlerle paylaşmak istedim:

" Masalların 'Gökten düşmüş üç elma.."'ı gibi insanoğlunun kaderini etkilemiş 'üç elma' nedir diye sorulsa, herhalde Âdem ile Havva'nın 'yasak meyva'sından ve Sir Isaac Newton'ın başına düşen elmanın ardından, Steve Jobs'un yarattığı Apple'ı saymak gerekir. "

ABD Başkanı'nın dediği gibi " Dünyayı değiştirebileceğine inanacak kadar cesur " bir adamı kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun. Şimdi de sizlerle Steve Jobs-Apple kitabından gözüme ilişenleri paylaşmak istiyorum.



 " Steve Jobs, 24 Şubat 1955 tarihinde San Francisco, California'da dünyaya geldi. "

" Bir yarış kaybettiğinde gidip tek başına ağlardı. Başkalarıyla uyum sağlayamazdı, normal bir çocuk değildi. " ( İlkokuldaki yüzme takımından bir arkadaşı )

" Bizi üçüncü sınıftayken görmeliydiniz. Öğretmeni neredeyse yok ediyorduk. " ( Steve Jobs, bu olaylar yaşandıktan kısa bir süre Jobs okuldan atıldı. )

" Öğretmenleri 5.sınıfı atlayıp doğrudan orta okula gitmesini istiyorlardı, anne babası bunu isteksizce kabul etti. "
" Steve 11 yaşındayken bile ailesini yeniden yerleşmeye zorlayabilmişti. Önüne dikilen engelleri kaldırmakta sergilediği kararlılık, çoktan kendini belli etmeye başlamıştı. "

" Jobs bir hedef belirlediğinde ona ulaşmasını hiçbir şey engelleyemezdi. "

"... ilk kutular için ceplerinden harcadıkları maliyet ( Steve Wozniak ile birlikte ) birim başına 40 doları buldu. Birim başına 150 dolara satıyorlardı ama bir sorun çıktığında ücretsiz onarım teklif ediyorlardı... "

" ... geçmiş başarılarını utandırmayan bir şekilde, Wozniak inanılmayacak kadar az sayıda çip kullanarak işi tamamlamayı başardı. Alcorn çok etkilendi ve Steve'e teklif ettiği 1000 doları ödedi. Ama Steve, Woz'a gittiğinde Atari'nin sadece 600 dolar ödediğini söyledi. ve Woz'a paranın ' yarısını ' verdi. Sonunda bütün işi yapan Woz sadece 300 dolar kazanırken, Steve 700 doları cebine indirdi. "

" Jobs'un pop şarkılarına olan hayranlığından bir fikir doğmuştu ve bütün bu süre boyunca öze dönüşçü arkadaşlarıyla birlikte Oregon'daki elma bahçesinde kalmıştı. Ayrıca ' Apple ' telefon rehberinde ' Atari ' den önce geliyordu. Sonunda ortaklık belgelerini yayınlanmak üzere yerel bir gazeteye vermek için kendilerinin belirlediği bir son tarihe uygun olarak, nazik, tehdit oluşturmaktan uzak, pek de ciddi denemeyecek Apple Computer ismini seçtiler. ( Zaman içinde Apple isim konusunda Beatles ile uzun bir savaşa girecek, iPod ortaya çıktığında ve Apple müzik sektörüne hakim olmaya yöneldiğinde bu savaş daha da kötüleşecekti. ) "

" Büyük vizyonları 25 dolardan bilgisayar devreleri üretmek ve bu devreleri 50 dolara pazarlamaktı. "

"... Sürdürdüğü beslenme düzenine çok bağlı olan Jobs, yediği meyveler yüzünden yıkanması gerekmediğine inanıyordu. Ama sorun şuydu ki, ofiste hiç kimse onunla yan yana çalışmaya tahammül edemiyordu. "

" 23 yaşımdayken 1 milyon dolarlık servetim vardı. 24 yaşımda bu servet 10 milyon doları geçti. 25 yaşımda, 100 milyon doların üzerindeydi. " ( Steve Jobs )

" Eğer Steve Jobs'ın dünyasının bir parçasıysanız, her şeyde Steve'e sadık olmanız gerekir. Bazı durumlarda, bu hayatınızı Jobs Sibiryası'nda geçirmek anlamına gelebilir. "

" Dünya her zaman adil olsaydı, Macintosh'u yaratan deha Jef Raskin olarak hatırlanırdı. Dünya her zaman adil değildir ve tarih kahraman olması gerekenleri her zaman hatırlamaz. Bu örnekte, Raskin'in hayal ettiği bilgisayar, ortaya çıkan Macintosh'dan çok farklıydı. Dünya'nın bildiği haliyle Mac'in gerçek babası, aslında üvey babası olan Steve Jobs idi. Jobs'ın 26 doğum gününe birkaç gün vardı ve bir savaşı daha kazanmıştı. "

" Elbette sinir bozucu kişiliğini kabul edilebilir kılan şey, sık sık haklı çıkmasıydı. "

" Mac'in muazzam satışlar yakalayacağını düşünüyoruz ama aslında onu başkası için yapmadık; sadece kendimiz için yaptık. Onun iyi bir makine olup olmadığına karar verecek olanlar bizlerdik. Dışarı çıkıp pazar araştırması yapmayacaktık. Graham Bell telefonu icat ettiğinde pazar araştırması yaptı mı ? Elbette hayır. " ( Steve Jobs )

" Haftada 80 saatten az çalışan birinin tembel olduğunu düşünüyordu. "

" Antik Yunanlıların Steve'in davranışı için kullandığı bir kelime vardı. Hubris. İnsanların tanrılara meydan okuyabileceklerine inandıkları zaman sergiledikleri küstah gurur. Ama tanrıların tepkisi her seferinde aynıydı: Gökyüzünden gönderdikleri bir yıldırımla o küstah insanı yok etmek. "

" Steve pazar araştırmasını her sabah aynaya bakarak yapıyordu. " ( Mike Murray )

" Bin mil ötedeki ufuk çizgisini görebiliyordu. Ama oraya ulaşması için aşılması gereken millerin detaylarını göremiyordu. Bu hem onun dehası hem de zayıflığıydı. " ( Jay Elliot )

" Sculley ( CEO ), ertesi sabah erken saatte ofisinde Jobs ile görüştü ve ona Markkula'dan duyduklarını anlattı. Steve'in yine bir şeyler çevirdiğini biliyordu; hem de bir kaç gün önce kendisine söz vermiş olmasına rağmen. Sculley, Steve'e gitmesi gerektiğini açıkladı. Sonrasında, Sculley yönetim kurulu üyelerini tek tek ofisine çağırdı ve onlara Steve'in gitmesini sağlamak için destek verip vermeyeceklerini sordu. Her biri destek vereceğini söyledi. Sculley o akşam saat 7'de Steve'i evinden aradı ve her şeyin bittiğini söyledi. Yeniden yapılanma planına devam edilecekti ve kuruldaki hiç kimse Steve'in Apple'da herhangi bir yönetim rolüne gelmesini istemiyordu. Steve eğer istiyorsa ürün tasarımcısı olarak kalabilirdi, ama artık hiçbir bölümün başına geçemezdi. Steve haberi vermek için gözyaşları içinde Bill Campbell ve Mike Murray'ı aradı. 29 Mayıs 1985 Salı akşamıydı. Steve, Mike'a " Hepsi bitti. John ve kurul beni Apple'dan attılar. " Eski pazarlama sorumlusu bir şey diyemeden Steve telefonu kapattı. "

" Sanırım en iyi yaptığım şey, yeni, ilerici ürünler yaratmak. Yapmaktan hoşlandığım şey de bu. Yetenekli insanlardan oluşan küçük bir grupla çalışmaktan zevk alıyorum ve en iyi böyle çalışıyorum. Apple II'de yaptığım şey buydu, Macintosh'da yaptığım şey buydu... Ama bunun ötesinde gerçekten önemsediğim şey, Apple Eğitim Vakfı'nın kuruluşuna yardım etmem olmuştu... Şu ikisini bir araya getirdim; yetenekli insanlardan oluşan küçük bir ekiple çalışarak eğitimde devrim yaratacak ürünler geliştirmeyi. "

" Zaman içinde dava yasal ağız kavgasına dönüştü ve 1985 mali yılının son çeyreğinde şirket kazanç gösterdiğinde konu sessizce kapandı. Ama Apple önemli bir avantaj yakalamıştı. NeXT'in gelecekteki ürünleri pazara sunmadan önce Apple'a göstermesi gerekecekti. Böylelikle Apple hiçbir teknolojisinin çalınmadığına emin olabilecekti. Ama ilişki bitmişti. Steve ayrılışının ertesinde hisselerinin çoğunu sattı ve 1986 yılının başlarında yatırımını tamamen çekti; sadece, yıllık raporlarını alabilmek için tek bir hisseyi bıraktı. O kadar muharebe kazandıktan sonra, Steve Jobs bir muharebeyi kaybetmişti. Üstelik kaybettiği sadece muharebe değil; bu kez savaşı kaybetmişti. "

" Steve'in Bill Gates'i ortadan kaldırma şansı vardı ama bu şansı kullanamamıştı. Daha en başından anlaşmakta daha yumuşak davransaydı, pazarlıklar hızlanacaktı ve Bill Lowe ayrılmadan sözleşme imzalanacaktı. Lowe, IBM'in PC makinelerini Windows yerine NeXTSTEP ile sattığını görecekti. Steve'in yazılımını öğrenmek ve kullanmak çok daha kolaydı. Diğer PC üreticileri çabucak sıraya gireceklerdi.  Arkasına yaslanan ve neredeyse hiç çaba harcamadan, satılan her PC için lisans üreticilerini toplayan kişi Bill Gates değil Steve olabilirdi. "

" Kozların hepsi kendi elindeymiş gibi pazarlık yapmak, Steve'in tarzıydı. Şartlar kendi aleyhinde olsa bile, Steve daima böyle pazarlık ederdi. "

" 18 Mart 1991'de Steve Jobs bekarlığa veda etti. "

" Bir daha hiç kimse Jobs ile birlikte çalışmanın zaman zaman kabus olmadığını düşünmeyecekti. Her an kendilerine saldırabileceğini bilmelerine rağmen insanları kendisine çeken o sihirli, inanılmaz karizması ise, yanında çalışanlar üzerinde çok az yönetecinin aşık atabileceği türden bir sadakat duygusu yaratıyordu. "

" Steve tek başına sahnedeydi ve Silikon Vadesi onu karşılamaya gelmişti. " ( Julie Pitta, Forbes )

" Steve daima kararlılığı ve cüretkarlığıyla yaşamıştı. Daha temkinli insanların denemeyi akıllarından bile geçirmeyecekleri şeylere kalkıştığı için suratına sık sık şamar yiyorsa bile, onun hala devam etmesini sağlayan şey, bu kararlılığı ve cüretkarlığı idi; oysa daha temkinli olanlar çoktan havlu atmış ve sahneden çekilmişlerdi bile. "

" Steve hoşlanmadığı bir sürü şeyi çabucak gördü. Kendisinden önceki CEO'lar, dizginleri nasıl ele alacaklarını bilememişlerdi. Ama Steve Jobs bir şeyi yapmaya karar verdiğinde, ya yolundan çekilirsiniz ya da akıllılık edip ona katılırsınız. "

" Elbette ki gerçekte kimse dev bir şirketin gidişatını altı ayda 180 derece döndüremez. Bu toparlanma büyük ölçüde Gil Amelio'nun başarısıydı ama ne bu seyirciden ne de basından hiçbir övgü almadı. Neredeyse unutulmuştu. Şirketi kurtarmak konusunda sergilediği başarı derinlere gömülecek, üstü örtülecek ve bir kenara atılacaktı. Steve bir kez daha başka birinin başarısı üzerinde yükseliyordu. Bugünlerde Steve, Gil'i arkadan vurması konusunda hiç utanç duymuyor ama sonuçta Steve asla en yakın arkadaşlarına bile sıcaklık göstermesiyle tanınmadı. "

" Steve kararını verdiğinde, ortamdakilere susmak düşerdi; çünkü tartışmak tehlikeli değilse bile nafile olurdu. "

" Steve Jobs şöyle diyordu: ' Sanırım Pixar'ın bir sonraki Disney olma şansı var. ' Basın çok geçmeden 2,5 milyar dolar kazanan Pixar'ın, tüm zamanların en başarılı Hollywood stüdyosu olduğunu açıklayacaktı. Steve Jobs, dünyanın en önemli iki sektörüne damgasını vurmuştu. Üstelik henüz işi bitmemişti. "

" iTunes ile Apple devrime katılmıştı. Bu, Steve'in İnternet hizmetlerini Apple ürünlerine katma programının diğer bir adımıydı. Ama dünya, Steve Jobs'ın sadece devrime katılmakla kalmadığını yakında öğrenecekti; Jobs, o devrimi yeniden biçimlendirmek üzereydi. "

" Biri nihayet şu işi doğru yaptı. " ( Dr. Dre-iPod'un tanıtımından sonra )

" Kaç şirket kendisi için yepyeni bir alana girip de, diğerlerininkinden çok daha iyi görünen ve çok daha iyi çalışan bir ürün yaratmayı başarabilir; üstelik de bunu bir yıl içinde gerçekleştirebilir? Bunun gerçekleşmesinin tek nedeni Steve Jobs'ın geleneksel köleci, görev ustası ve lider olarak kamçısını şaklatmasıydı. Tuhaf, sıra dışı, kavranamaz karizması insanları büyüsü altına alıyordu ve bu çekiciliğine işlenmiş günlük öfke patlamaları yüzünden çalışanlar siniyor ve onu gördüklerinde masanın altına saklanmak istiyorlardı. "

" 23 Ekim 2001 Perşembe günü, Apple tarihindeki en başarılı ürünü tanıtıyordu. Aslında, Apple'ı bilgisayar şirketi olmaktan çıkarıp başka bir şeye - ne olduğunu zaman gösterecek - dönüştürecek kadar başarılıydı. "

" iPod kullandığınızda, müzik dinlemek bir daha asla aynı olmayacak, diyordu. Bu ifade, Steve Jobs'ın bile tahmin edebileceğinden daha haklı çıkacaktı. "

" En büyük beş müzik firmasıyla pazarlıklara giren bir yönetici olaylara içeriden bakıyordu. Onun dediğine göre müzik şirketleri, İnternet'ten indirme fikrine soğuk bakıyor, ayak sürüyor ve en ince detaylara kadar anlaşmadan önce harekete geçmek istemiyorlardı. Ve o sırada Steve Jobs ortaya çıktı. Aniden, ' sektör ayaklarına kapandı; istediği her şeyi yapmaya hazırlandı. Kalkmak üzere olan bir tren vardı ve herkes şirketini o trene bindirmeye kesinlikle kararlıydı. İlk kez, ( İnternet'ten şarkı indirme anlaşmalarıyla ilgili ) avantaj karşı taraftaydı. "

" Steve konuşmaya başladıktan sonra Apple'a müzik lisansı verme kararı için 15 saniyeden fazla düşündüğümü sanmıyorum. " ( Andrew Lack-Sony Music Entertainment CEO'su )

" Müzik sektöründe ise, Steve Jobs nihayet hayatının dönemini yaşıyordu. Gerçekten sıradışı bir başarı kazanmış, Birleşik Devletler'de en inatçı, en ' benim dediğim olur ' diyen sektörlerden birini yenmiş ve kendi isteğine göre yeniden biçimlendirmeye başlamıştı. İnternet'ten şarkı indirmeler yüzünden sektörün gelirlerinin ciddi şekilde düştüğü, iş gücünün küçüldüğü ve önü alınmaz bir yokuşa doğru sürüklenildiği bir dönemde gelmişti. Bugünün müziğini bile dinlemeyen dışarıdan biri olarak, Steve neredeyse düşünülmeyecek bir şeyi başarmıştı: İkinci bir sektördeki görüntüyü değiştirmişti! Üstelik daha işi de bitmemişti. Tam aksine... "

" Steve, kendisini düşünmeye ve harekete geçmeye teşvik eden teknolojileri tercih eder ve hayatını, dünyaya bunu başaran bilgisayarlar sunmaya çalışarak geçirmiştir. "

" Steve yaratıcı girişimlerin yaratıcısıydı. "

" Bu adam, artık dünyanın kendisinin ilgilendiği şeyle başlayıp bittiğine inanmıyordu. Bu, gençliğin özelliklerini - iyi ve kötü - zamanla, bilgelikle, deneyimle yumuşamış halde taşıyan adamdı. İlk aşkı olan Apple'ı kurtarmış ve onu yine güzelleştirmişti. Hayatı mizahla kutlayan, hikayeleri ölümsüzleştiren animasyon filmlerle aileleri, ebeveynleri ve çocukları yakalamıştı. Müzik sektörünü canlandırmış, ona yaşam nefesi üflemiş ve yeni bir dijital geleceğe doğru itmişti. "

20 Ekim 2011 Perşembe

Boş Yere...

Yaklaşık 2-3 hafta önce yakın bir dostumun yeni taşındığı evi görmeye 3 arkadaş gittik. İçimizden birisi tam bir gitar virtüozü olduğunu gösterdi. Titreyen elleri ve biranın etkisiyle gidip gelen kafasına rağmen bize tam bir resital sundu. Diğer iki arkadaşım da almış oldukları ses eğitimlerinin haklarını verecek derecede ustaca yorumları ve güzel sesleriyle tam anlamıyla bana bir konser sundular :D tabi bende ne güzel bi ses, ne yorum kabiliyeti, ne kulak ( 2 sene önce tiyatro topluluğundaki yönetmenim bana bir şarkı söyletmeye çalıştıktan sonra istediği performansı alamayınca " bunun kulağına sıçılmaz bile " demişti ) ne de herhangi bir müzik aleti çalabilme yeteneği olmadığından dinleme becerimi göstermekle yetindim.

Sıla'yı sevip, sık sık dinlememe rağmen Vur Kadehi Ustam adlı şarkısını daha önce duymamıştım. Ve arkadaşlarım o gün bu şarkıyı söyledikten sonra benim en sık dinlediğim parçalardan biri oldu.


İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze
Bundandır böyle dibe vuruşumuz...


Geçenlerde bir arkadaşım twitter'da Sıla şarkılarıyla ilgili bir tweet atmıştı. Tavsiye ettiğim şarkı Kenar Süsü olmuştu. O da bana Boş Yere'yi dinlediğini söylemişti. O an ilk defa ismini duydum bu şarkının. Ve şu günlerde her gün dinlediğim yegane şarkılardan biri.



ben sana nerden tutuldum
yokluğunda hem nasıl duruldum
(göz göre göre nasıl duruldum)
sağ elimi solumla avuttum
boş yere, boş yere
hep boş yere...


Tabi en çok sevdiğim şarkıcılardan olan Şebnem Ferah'ın her zaman her halime uygun düşen bir şarkısını bulmuşumdur. Benim Adım Orman albümü çıktığı günlerden beri en sık dinlediğim şarkısı Ateşe Yakın son zamanlarda tekrar gözdem haline geldi.



Göçtüğün gün ben
Tesadüfen düşümde gördüm veda ederken

Çok özledim her kahraman gibi erken gittin

Gördüğüm en son ışık parıltı sendin
Hep parladın
Dinlendiğin o sarmaşık sonra soldu
Hep uçtun ateşe yakın...


                                                  Goodbye My Lover...



And I love you, I swear that's true.
I cannot live without you.

Goodbye my lover.
Goodbye my friend.
You have been the one.
You have been the one for me...
                                                       
                                                        Linger...



But I'm in so deep
You know I'm such a fool for you
You got me wrapped around your finger
Do you have to let it linger
Do you have to, do you have to
do you have to let it linger ...












Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...