21 Ekim 2012 Pazar

Bir Adın Kalmalı Geriye...


bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

4 Ekim 2012 Perşembe

From B.G.

İnsan, ulaşamadığı her şeyin " Delisi ", ulaştığı her şeyin " Nankörü'dür. " Hayata değer bir yaşam, sevmeye değer bir aşk, dostluğa değer bir arkadaşlıktan asla vazgeçme. Ne eksik ne fazlasını ara ve seni üzenle asla uğraşma...

30 Eylül 2012 Pazar

Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk...

Gök kubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına...

Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem...

Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi...

Sirüş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi...

Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi...

Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi...

Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi...

Ve şimdi kim bilebilir neler olacağını, 
Babil uyandığı zaman?!..

1 Eylül 2012 Cumartesi

Fuck You! I'm Iron Man :D


Ne güzel şey hatırlamak seni...

Ne güzel şey hatırlamak seni : 
ölüm ve zafer haberleri içinden, 
hapiste 
ve yaşım kırkı geçmiş iken... 

Ne güzel şey hatırlamak seni : 
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti :
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir Kitaptan XVI

- Erdoğan Abi, sen ne iyi adamsın. Başkası olsa karısının kaçtığı adamın ailesinin yüzüne bile bakmazdı, sen bir gün bizi kırmadın, hep iyilik yaptın. Babama olan nefretini bize hiç yansıtmadın.
- " Ben Recepten nefret etmedim ki " dedi Erdoğan...
-  Etmedin mi?
- Yok, etmedim valla.
- Peki Ümmühan'dan?
- Ondan da etmedim.
- Hiç mi?
- Hiç.
- Allah Allah. Ben ikisinden de nefret ediyorsun sanıyordum.
Erdoğan'ın berrak gözlerinden bulutlar geçti ve " Öldüm kızım ben o gün. Ölü nefret eder mi ? " dedi adam.

Bir Kitaptan XV

... Bir çığlık kendini fırlatıp attı dudaklarından ve " Gitme! Allah aşkına gitme!" diye bağırdı. Fırat ona sarılırken Narin'in gözlerinden yaşlar oluk oluk akıyordu. Mehmet'i görüyordu koltuk değnekleriyle aksaya aksaya yürürken, Şadiye ayna karşısında saçlarını tarıyordu, Recep Hatice'yi dövüyordu, Hatice hastaneye koşarken Mehmet için çığlıklar atıyor, " Allah'ın gücüne gitti! " diye bağırıyordu son ses, Narin annesinin peşinden koşuyordu, Recep kapı önünde sigara içiyordu, Şadiye damağını kaldırıyordu, Mehmet sahada koşuyordu, Narin lacivert beyaz bir elbise giyiyordu...

Yalnızlık

Yalnızlık tek başına kalmak değil, tek başına kalmaktan kaçmaya çalışmaktır. Bunun için ne kadar uğraşırsan durumun o kadar acıklı hale gelir. Geceyi uzatmak, son bir sigara yakmak, bir kadeh daha içmek, ayak sürümek, bin dereden su getirmek... Bütün bunlar, kapının arkasına gizlenmiş seni bekleyen tekilliğinle karşılaşmanı geciktirmekten ve çaresizliğini artırmaktan başka bir şeye yaramaz. Durumunu sükunetle kabullendiğin ve onunla savaşmaktan vazgeçtiğinde ise aniden daha az yalnız biri haline gelirsin. Bu konuda bilinmesi gerekenler fazla değildir. Yalnızlıkta " çat kapı " yoktur ve yalnız bir kimsenin hayatının doğal uzantısı olmadığından, biriyle buluşmak için daima randevulaşmak zorundadır. Kimsenin hayatını tamamlamaz ve bunun karşılığı olarak kimse de onun hayatını bütünlemez. Kimileri böyle olmasını tercih ettikleri için, kimileri de kimse onları tercih etmedikleri için yalnızdır. Yalnız biri sadece bir aksesuardır. Süslü bir toka, zarif bir kolye, boktan bir kemer ya da bir çift güzel küpe... Yoklukları üzüntü verici olsa da kimseyi öldürmez...

Hande Altaylı


11 Ağustos 2012 Cumartesi

Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni...



Sofular haram demişler bu aşkın badesine
Ben doldurur ben içerim günah benim, kime ne?



7 Ağustos 2012 Salı

Söze gerek duymazdık...


Başka hiçbir söze gerek duymazdık inan bana... içimizin şu sızısıyla dağ deniz aşacağımıza, tekbir sözle kendimizi aşsaydık hiçbir şeye gerek olmazdı. Bir gün, tek bir Allah'ın günü diyebilseydik birbirimize: "olmadı, sensiz olmadı". o vakit kapanırdı tüm hesaplar . Ya da bir gün çıkagelseydin, yağmurlu bir gün... Telefonumda bir mesaj "aşağıdayım, bekliyorum" tek bir soru sormazdım..."neredeydin, nereye gidiyoruz, emin misin?"

Hiçbir şey!

İnerdim merdivenleri aceleyle… Gülümseyerek bakardım biraz çizgilerine...  Saatlerce konuşmadan yürüyebilirdim yanında. Sözcüksüz, şüphesiz, sessiz, belki kimsesiz ama huzurlu... Deniz kenarında oturacağımız o masada rüzgar belki saçımı vururdu yüzüme ve sen gülümseyerek çekerdin onları yüzümden ellerinle. Ve ben yine, öyle bakardım... Hayranlığımı anlatırdım, hiçbir şey söylemeden, öyle gözlerimle…

Belki kalkınca masadan, yürümek isterdin biraz, bir şarkı mırıldanırdın inceden, ben yine de konuşmazdım... Belki uzun uzun bakar uzaklara, dertleşirdin benimle... Okşardım bende hüzün saran yüreğini...

Yürek demişken: nerde bizde o yürek demi?

İşte o vakit olmuyor, yüreksiz olunca olmuyor...

Saatlerce konuşmadan yürüyebilirdim yanında, ve binlerce ömür sevebilirdim seni!...

Belki de...

Belki bir eski şarkı, belki hoş bir koku esintide...

Söze gerek duymazdık...



( Yazan: T.O )

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Yok olmak zamanıdır şimdi...


Hiç tanımaz tenim ellerini
bilmez yüreğim bilmez yüreğini
ah bu koku bu ten bu dokunuş
ah bu delilik sar sar bedenimi
yok olmak zamanıdır şimdi...

15 Temmuz 2012 Pazar

Benden bu ömrümü çalanı getir...



ölür isem mezarımın başına
hayatıma sebep olanı getir
git ara bul getir
saçlarını yol getir...

10 Temmuz 2012 Salı

You,



9 Temmuz 2012 Pazartesi

Gözlerim uykuyla barıştı sanma...


ne kadar zulm etsen ah etmem sana
her iki cihanda gül kana kana
seninle cehennem ödüldür bana 
sensiz cennet bile sürgün sayılır...

6 Temmuz 2012 Cuma

Tanrılar Okulu

Gerçekleştirecek düşü olanlar için 
Bir Varoluş Okulu, bir üniversite kuracaksın...
Bu Okulda 'düş'ün var olan en gerçek şey olduğu...
insanın gerçek diye nitelediği şeyin, 
kendi düşünün yansımasından başka bir şey olmadığı öğretilecek.

Bir sorumluluk Okulu kuracaksın
eylem filozofları için 
mutluluğun ekonomi anlamına geldiğini
ve zenginliğin, refahın, güzelliğin 
her insanın doğuştan hakkı olduğunu öğreten
bir Okul... 

Sonsuzluğa uzanan bir Okul kuracaksın, 
nefesim nefesi olacak, adımlarımdan yol bulacak,
bir Tanrılar Okulu...
Dört koldan engellendiğini göreceksin
hiçbir saldırı seni korkutmasın ve bil ki,
aslında her zorluk ve düşman gerçekte sana
senin en yakın müttefikin olduğunu,
bu okulun yeri doldurulamaz, tek ve bütün parçası olduğunu gösterecektir.



Self-observation is self-correction - Öz gözlemleme öz düzeltmedir.
Vision and reality are one - Vizyon ve gerçeklik birdir.
Thinking is destiny - Düşünüz yazgıdır.
The world is such because you are such. - Dünya, sen böyle olduğun için böyledir.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Yoruldum...


Bir rüzgara kapıldım gidiyorum
Sonu hayır mı şer mi bilemiyorum

Hem çok seviyorum dostlar başına
Hem sıcak demir aşk olsun tutana

Ben yoruldum söyle senin gücün var mı hala
Kaç yenilgi var söyle ömürde
Allah aşkına...

Akışına bıraktım gidiyorum
Sonu hayır mı şer mi bilemiyorum

Hem eriyorum günden geceye
Hem kapı duvar verilmiş sözlere

Ben yoruldum söyle senin gücün var mı hala
Kaç yenilgi var söyle ömürde
Allah aşkına...




P.S. Son zamanlarda içimizde dinmek bilmeyen bir Sıla aşkı başladı.

1 Temmuz 2012 Pazar

Neden?

Bin kapıdan, yüz bin kaleden içeri girebilirsin de küçücük bir gönülden içeri giremezsin. ( Hz. Ali )

29 Haziran 2012 Cuma

Mutluluk???

Mutluluk nedir? Ne değildir? Neden kimi insana çok yabancı bir kelimeyken kimi insanın yüzünden fışkırır?
Nasıl mutlu olunur? İstediklerimizi elde edince mutlu mu oluruz? Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek büyük bir erdem midir gerçekten? Mutlu olduğumuz zaman bunun farkında olur muyuz? Ya da çoğu zaman mutsuz olduğumuzu düşündüğümüzde aslında zaten mutluyuz mudur?

P.S. Dün mezuniyetim vardı. Kep attım. Marmara Üniversitesi Tezli Yüksek Lisans başvurumu kabul etti. Bugün bir iş görüşmem vardı, gitmedim. Pazartesi de bir tane var. Ona da gitmeyeceğim.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Bazen Bütün Koşullar Uygunken Bile Ölemezsin...

-- Eski sevgilimi hatırladım ya..
-- Hangisini?
-- Ya işte onu hatırlayamadım. Hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu? Ya da bir şeyin?
-- Evet, evet. Fark ettim onu. Her fark ettiğimde de gitmek istedim. Bazı insanlar aile kurmaya önem verirler. Ve buna değer verirler. Bazıları ise başka bir takım şeylere değer verirler. Bunlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez bile toplum içinde erimiş olan birey. Hem toplum koleje girmeyi değer olarak sunduğu için artık o kişiliğini yok sayma halidir. Koleje girmek için yarışır, üniversiteye girmek için yarışır. İyi bir işe girmek için yarışır. Güzel bir kadınla evlenmek için yarışır. Devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu...
-- Aslında kazanmak nedir ki? En büyük zaferi kazandığında bir Antonious olduğunu düşün, Paris'e geldiğini ve o takın altında olduğunu, ve bütün insanların senin altında olduğunu ve gücün en üstünde olduğunu... Yalnız kaldığın o anda " Ne oldu be? Şimdi ne olacak? " diyorsan, kaybedersin sen. Kaybetmişsin. Yani o anda en büyük zaferinin içinde kaybetmişsin. 
-- Peki bunun farkında olmak? Yaşlı bir kızıl derilinin dediği gibi: Hayatın bize sunamadıklarını mı sunar? Yoksa bir radyo dinleyicisinin dediği gibi: Sanat da diğer tüm şeyler gibi sex için midir? Yaşlı bir kızıl derili ne kadar yanılabilir?
-- Bazen yanılabilir.
-- Bazen susar
-- Bazen konuşmak ister
-- Bazen dinlemek ister
-- Bazen yalnız kalmak ister
-- Bazen arkadaş ister
-- Bazen gitmek ister
-- Gider bazen.
-- Bazen gidemez
-- Bazen hiç gidememekten korkar
-- Bazıları sonsuz neşeye dolar
-- Bazıları sonsuz geceye...
-- Bazen ölür
-- Bazen ölemez... Bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin...
-- Bazen kendinden uzaklaşmak ister insan...
-- Bazen gidersin, sırf dönebilmek için..
-- Bazen ağlarsın bayağa
-- Bazen ağlayamazsın bayağa bayağa... Bazen içiyorsun, bazen çok ama çok fazla içmek istiyorsun da bazen sen zaten içmeye gidiyorsun... Bazen acıbademden bir taksiye biniyorsun,  kadıköye gidiyorsun bazen yüzüne bile bakmıyor.
-- Bazen bir kadın geliyor oturuyor karşına ve ağlıyor.
-- Kadınlar hep ağlıyor
-- Bazen bir kadın sana en çok korktuğum şey bir kadının göz yaşları diyor, kendi adına. Eğer çok sevdiysen diyor, eğer çok sevdiysen... oysa bilmiyor ki sevmek de bir ana ait
-- Her şeyin başı su
-- Felsefenin de...



24 Haziran 2012 Pazar

22 Haziran 2012 Cuma

20 Haziran 2012 Çarşamba

Beni sevelerimden koruyun...

Beni sevenlerimden koruyun, düşmanlarımla nasıl olsa baş ederim...

19 Haziran 2012 Salı

Bir Kitaptan / XIV

... Ne Nüzhet'i öldürmekle suçlanacak olmam, ne şu esrarengiz Fatih projesi, ne Tahir Hakkı'nın gizeldiği sır, hepsini unutmuştum. Kimin umurundaydı Başkomiser Nevzat'ın cinayet soruşturması? O eski yara kanamaya başlamıştı bir kez daha, bitti sandığım acı depreşmiş, ışıltısını çoktan kaybetmiş ruhum, sevda denilen o lanetli duygunun sihirli burcuna girivermişti yeniden. Tamam saklayacak değilim, o alacakaranlığı seviyordum, tıpkı katilini seven bir kurban gibi... Dile kolay tam yirmi bir yıl o alacakaranlıkta yaşamıştım. Tamam inkar etmiyorum, kurban olmaktan da hoşlanıyordum. Hayata bir anlam gerek değil mi? Hayal kırıklığıyla umut, nefretle sevgi, kıskançlıkla hayranlık arasındaki o acımasız çatışmada bir o yana, bir bu yana savrulmanın verdiği eziyetten daha büyük bir anlam olabilir mi? Kişi ancak o zaman fark edebiliyor bir ruhu olduğunu. Başka türlüsü... Başka türlüsü kocaman bir hiçlik... Derin bir boşluk... Nasıl da inanabildim o eşsiz çatışmadan kurtulduğuma? Nüzhet'in mavi donuk gözleri nasıl ikna edebildi beni bu işin sona erdiğine? Hayır, hiçbir şeyin bittiği yoktu. Kendimi kapattığım o hücrede bir anlığına uyumuş, işte o anda bu muhteşem azaptan kurtulduğumu sanmıştım. Ama şükür ki kurtulmamışım. İşte yeniden başlıyordu o lezzetli işkence. Üstelik işkencecim ölmüş olmasına rağmen. Belki en fenası da buydu. Beni bu cehennemde yaşamaya alıştıran kadından nefret bile edemeyecek olmam... İyi de sadece nefretle yaşanır mı? Sevgi olmadan nefretin ne anlamı var? Yine aynı döngü, yine aynı açmaz, yine aynı çaresizlik... Evet, yazarın söylediği gibi merhaba hüzün... Merhaba sonsuz karmaşa, merhaba sonsuz matem... Sonsuz değil, gözlerimi kapayınca bitecek olan... Evet, merhaba ben ölünceye kadar sürecek olan matem... Velhasıl yeniden hoş geldin aşk...

Bir Kitaptan / XIII


Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına 'süveyda' yahut sevda derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çünkü sevda, kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa Âşık artık ne yaptığını bilmez olur.

18 Haziran 2012 Pazartesi

16 Haziran 2012 Cumartesi

Benim de şu cihana gelişim...


benim de şu cihana gelişim 
bir güzelden ötürü
...
benim de bu cihandan gidişim
memleket sevdasından...


Bir Kitaptan / XII

... Gözlerinin önüne düşen saçlarını eliyle geri atarken sordu Zeynep:
" Onu hala seviyor muydunuz? "
Ne kadar da kolay soruyordu. Onu seviyor muydum? Sevmek mi? Ona tapıyordum. O gönlümün kederi, sevinci, ruhumun gıdasıydı. Hayatımın anlamı, soluk almamın nedeniydi. O benim delice tutkum, hiçbir zaman iyileşmeyecek yaramdı. Tatlı tatlı sızlayan, yeryüzünün en güzel yarası...

15 Haziran 2012 Cuma

10 Haziran 2012 Pazar

Benim olmayışın içimi acıtır...


karşıma ilk çıktığında durdu zaman 
dönmedi dünya
tutuldum sana ilk bakışta...

zor oldu ama buldum seni sonunda
konuşmaya başladık bir anda
dilim tutuldu çöz beni aşkınla

o tatlı güzel yüzün
yangınımı körükler gülüşün
gözlerin beni benden alır
benim olmayışın içimi ACITIR...

8 Haziran 2012 Cuma

Kader...

Kader; yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin…


Şems-i Tebrizi

7 Haziran 2012 Perşembe

Oh La Laa Betrice, ay pardon o tatlıydı bu mim :D

Kaybolmuş Bir Denizyıldızı beni mimlemiş. Teşekkürlerimi sunup direk başlıyorum mime.

Konu bizi nelerin mutlu ettiğini anlatmak.

Nereden başlasam ki...


Tabii ki Fenerbahçe'mden. Beni daha çok mutlu eden bir şey yok sanırım.


Sahilde oturup denizi izlemek... Mutlu eder ve huzur verir.


Salacak sahilden kız kulesini izlemek...


Yüksek bir yerden İstanbul'u izlemek... ( Burası Galata Kulesi )



Dominos'un New York pizzasını yemek. Şey boğazıma biraz düşkünümdür de :(


Boğaz demişken mangal yakmayı ve mangal eti yemeği söylemeden geçemem.

Daha fazla resim aratma bana Denizyıldızı, ben direk yazıyorum. Bunlar karnımı acıktırdı zaten kalkacam laptopun başından mutfağa gidicem gece gece bilmem kaç kalori alıcam hiç iyi olmadı :(

Kitap okumak, sinema tiyatro izlemek, saatlerce tek başıma yürümek, Şebnem Ferah-Kenan Doğulu-Sıla üçlüsünden birinin konserine gitmek ( tabi metro sorunu olduğundan erken dönmek hariç ) aile ortamında vakit geçirmek, arkadaşlarımla kafa dağıtmak, çikolata yemek ( bak yine yemek dedim ya ben bu obur değildim noluyo bana?) Starbucks'ın White Mochasını, Kahve Dünyasının damla sakızlı Türk kahvesini içmek, sevdiğim beğendim bir yere arkadaşlarımı götürmek ( bu biraz tuhaf ama mutlu ediyor gerçekten hatta Larien bu konuda çok çekmiştir benden :P aslında ben çektim ya kızı bir yere götüreceğim güzel hoş bir mekan, bi de ben ısmarlayacağım ama anca aylar sonra falan gidiyoruz )

Evet sanırım şimdilik bu kadar. Devamı ara ara gelmez :D tek tek isim yazmak adetim değil, yapmak isteyen herkes yapsın Larien hariç :P Sen yapma Larien :P




5 Haziran 2012 Salı

Daha Şimdiden, haziranın ilk günlerinden...

Sibirya yolcusu kalmasın!

4 Haziran 2012 Pazartesi

Karmaşık Duygulardayım...

Daha önce de dediğim gibi üniversite hayatım bitti. Henüz 1 hafta bile olmadı son finalimi vereli. Ama şimdiden içimi bir huzursuzluk kapladı. Mutsuzum.

Zaman geçmiyor. Yine sabahlamaya başladım. Baş ağrılarım başladı. Konsantrasyon kaybım, ilgi dağınıklığım, yaptığım şeylerden zevk alamamam vs vs...

Lisedeyken, üniversite mezunu herkesin ağzından aynı şeyi duyardım: " Hayatımın en güzel dönemiydi " Şuan ben de aynısını üniversite sınavlarına hazırlanan kuzenlerime söylüyorum. Keşke Çap falan yapsaydım ben ya ne güzel uzardı okulum.

Hepsi bir " öğrencilik statüsüne " bağlıymış demekki. Hiçbir şey ilgimi çekmiyor artık. Ne kitap okumaktan zevk alıyorum ne film izlemekten. 30 Mayıs'ta Athena-Şebnem Ferah konserine gittik. Athena gereğinden fazla kaldı sahnede ve ben ömrümde başka hiçbir konserde bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. Zaten Şebnem için gitmiştik. Geç çıktı o da. Biz de metroya yetişmek için erken ayrıldık ve haliyle anca 4-5 şarkısını dinleyebildik.

Bir hevesle bir şeye kalkışıyorum, vazgeçmem aynı çabuklukta oluyor. Öyle ki master programlarını araştırırken bile sıkılıp bırakıyorum. Saatlerce kitap okuyan ben, şu günlerde 10 sayfa okumadan başımın ağırması ve sıkılmam sebebiyle bırakıyorum elimden kitabı. Ki şu sıralarda büyük bir merakla aldığım Ahmet Ümit'in Sultanı Öldürmek kitabını okuyorum daha doğrusu okumaya çalışıyorum. Ha bir de İspanyolca kursuna yazıldım, kısmetse ay sonu başlayacağım. Aslında hiç kafamda yoktu, neden böyle bir şey yaptığımı da bilmiyorum.

Mezuniyet balosunu yaklaşıyor. Ama bendeniz, kendi bölümünden, kendi jenerasyonundan hiç arkadaş edinemediği için, yalnız olacağından ötürü gitmiyor baloya. İki farklı balo düzenleniyor bizde. Birini okul kurumsalı yapıyor, Ataköy Sheraton'da. Öbürünü öğrenciler kendi yapıyor, Suada'da başlayıp Sortie'de bitiyor. Aslında bu organizasyon fena değil, fiyatı da uygun ama hiç gidesim gelmiyor. Üniversite mezuniyetine gitmek istemeyeceğim 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ay sonu da kep atma töreni var. Ona gideceğim bir aksilik çıkmazsa.

Geçen hafta olan mahkemede yöneticilerimize istenen cezalar da tuz biber ekti şu sıkkın canıma. Kızmıyorum sana savcı, emir kulusun neticesinde. Sana o emri verip de müslüman gezinenlere sesleniyorum: Allah'ın affetmeyeceği iki günahtan biridir kul hakkı yemek. Ve kulun bir hesabı varsa Allah'ın da vardır. Sen 25 milyon Fenerbahçelinin ahını aldın. Cehennemde yandığını görmek için ben de oraya gitmeye razıyım! Bu düzeni kuranlar, bize aylardır eziyet edenler Allah hepinizin belasını versin! Başbakan da herkesin başbakanı oldu bir bizim olmadı! Şimdi de gitmiş kürtaj diyor sezeryan diyor! Neyse...






1 Haziran 2012 Cuma

29 Mayıs 2012 Salı

Transfer Oldum

İşsizler ordusu, İstanbul Kültür Üniversitesi'nden bonservis bedeli ödemeden transfer etti beni :(

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Seni Değil Kendimi Aldatıyorum...

Ne dedimse inanma 
Seni değil kendimi aldatıyorum 
Sen istediğin kadar 
Varlığın ta kendisi ol 
Ölümsüzlüğün ta kendisi 
Ben günden güne yok olmaktayım 
Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana 
Anlamıyor musun 
Gökyüzü güneş olsa 
Sensiz karanlıktayım...


Ümit Yaşar Oğuzcan

27 Mayıs 2012 Pazar

Yalan Dünya

Yalan bu dünya yalan
Dostluklar, aşklar yalan...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Alex De Souza...

Çok eleştirildi bu ülkede. Zaman zaman ben de gitmesini istedim. Ama 2004 yazından beri, geldiği günden beri bu takım için neler yapmadı ki. Heykeli dikilsin artık Kadıköy'ün her köşesine. Zaten her Fenerbahçeli'nin gönlüne girdi, hepsinin evine posterleri asıldı.

Ama yine de, sen bir gün gideceksin. O gün sevinenler olacak, üzülenler kadar değil ama merak etme. Bugün sana sallayanlar o gün daha rahat olacaklar ama sallamayacaklar kaptan. Bir gün gideceksin buralardan ve belki de ilk kez bir oyuncu giderken de binlerce taraftar tarafından uğurlanacak, yerinin dolmayacağını bile bile sallayacağız elimizi, diğer elimizle gözyaşlarımızı silerken. O gün sen güzel ailen ile birinci vatanına giderken, ikinci vatanında kalanlar, bizler, seninle yaşadığımız sevinçleri beynimizin bir yerine kazımış olacağız. Yıllar sonra çocuklarımız, torunlarımız senin videolarını izlerken, biz onlara seni canlı canlı izlediğimizi gururla anlatacağız. Sen bir gün gideceksin buralardan doktor, ardında kazandığın milyonlarca yürek olduğu halde hem de. O gün gözyaşı sel olacak gidecek biz senden sonra ne yapacağımızı düşünmeyi bile istemeyeceğiz. Biz senin burada olduğun her güne, çubukluyla oynadığın her maça şükrederken bazıları sana çamur atmaktan vazgeçmeyecekler.

Sen gittikten sonra biz naparız kaptan? Biz önce sana dünya tarihinin gördüğü en büyük jübile maçını yaparız. Ama sensiz naparız kaptan? İstatistikleri alt üst ettin, futbolculuğun ile, adamlığınla, aile babası oluşunla, karakterinle taraflı tarafsız herkesin gönlünü kazandın, örnek gösterildin. Oynadığın maçların tamamına yakınında maçın adamı oldun. 90 dk hiçbir şey yapmadın gibi göründü bazı maçlarda, ama skorboarda bakıldığında ya gol atmıştın, ya asist yapmıştın. Gitme kaptan, bu taraftar sensizliğe hazır değil. Hiçbir zaman da hazır olamayacak. Çünkü yerin hiçbir zaman dolmayacak...


20 Mayıs 2012 Pazar

Nokta Konmuş, Bitmiş Öğrencilik...

Bir yandan üniversite bitmesin istiyorum ama öbür yandan fark ediyorum ki ders çalışmaya taakatim kalmamış. Her sınav dönemi daha az çalışıyorum. Her sonraki sınava daha az çalışıyorum... Artık beynim almıyor hiçbir şey. Bir cümleyi ezberlemek için milyon kez okumam gerekiyor. Ezberliyorum, sınavda aklıma gelmiyor... Sanırım benim öğrenciliğim biteli(!) çok oluyor...

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Benzemez Kimse Sana...

Benzemez kimse sana,
tavrına hayran olayım...


17 Mayıs 2012 Perşembe

Son Günler...

2008 senesine gittim birden. Önce lisedeki son günüme. Herkes ağlıyordu. Gözyaşları sel olmuş, duygusallık tavan yapmıştı. " 4 senemiz birlikte geçti " Koskoca 4 sene diyordu herkes. Sınıfta ağlamayan iki kişiden biriydim. Biraz duygusuz sayılabilecek biriydim de o zamanlar.

Ama şimdi... Yine 4 sene öncesindeyim. Ama bu sefer üniversiteye kayıt olmaya geldiğim ilk günü hatırlıyorum. Ya ne kadar da net hatırlıyorum her şeyi. Hafızam ne kadar iyi! O sene ramazan ayının ilk günüydü. 01.09.2008. Kuzenim gelmişti bize. Daha sonra onla beraber kayda gitmiştik. Üniversitede danıştığım insanlar beni veli kuzenimi öğrenci sanıp, onunla iletişim kurmayı denemişlerdi. Ramazan ayının ilk günü olması nedeniyle gece sahura kalktığımızdan, ikimiz de uykusuzluktan açlıktan ve susuzluktan yorgun düşmüştük. Neyse kaydı olduk, döndük geliyoruz yolda Larien ile karşılamıştık. Bunu daha önceki postlarımda da yazdım sanırım. Neyse yine yazıyım. Ayak üstü iki üç laf ettik. Sonra o her zamanki gibi bir saçmaladı ben de koluna şaplak attım. Sonra öpeyim de geçsin dedim öptürtmedi. Hala söylenir çok acımıştı diye. Öptürseymiş o da değil mi?

Ben aslında 5 Temmuz 2011 den beri mezun havasındayım. En yakın arkadaşlarımdan biri o gün kep attı. O günden sonra ben de mezun olmuş gibiyim. Bu seneden hiçbir şey anlamadım. Nasıl geçti bir sene ya? Hele hele şu bahar dönemi yok mu? Vallaha başlamasıyla bitmesi bir oldu! Tamam 3 ay uzun bir süre değil ama arkadaşım 3 saat gibi bir şey geldi bana :S Şimdiden iki finale girdim bile yarın da iki tane var. 29 mayısta son finalime gireceğim ve 28 haziran da kep atacağım!

Bahar şenlikleriydi geçen hafta. Ben bu sene sadece Sıla ve Model konserlerine gitmek istiyordum. Şansıma Sıla okuduğum üniversiteye geldi. Model'de İTÜ'ye çıktı. Hem de Duman ile aynı gün. Kesin gideceğim diyordum. Ama gidecek kimseyi bulamadım. Tek gidiyim dedim. Ama Sıla'nın dışında Kenan Doğulu da geliyordu okulumuza. Eğer 3 konsere de gidersem 3 gece üst üste konserlerde olacaktım. Yok yok ben bu kadarını kaldıracak kadar sağlam bir kafaya sahip değilim dedim ve gitmedim. İki gün üst üste Sıla ve Kenan Doğulu konserlerine gittim. Üçüncü gün de Murat Dalkılıç konseri vardı. Gitmeyecektim, başım kaldırmaz diye. Ama arkadaşlar çok ısrar etti. Bir de ilk iki konsere gelmeyen bir arkadaşım sadece buna gelmişti, onu da görmek için gittim. Gittim ama baş ağrısı olsun, kulak çınlaması olsun ayak yorgunluğu olsun baş gösterince, ben konserin bir kısmını sinema izler gibi sabit izledim. Haliyle de arkadaşlarım " hödük, odun " gibi yakıştırmalar aldım.

Neyse.. Sıla konserine döneyim. Aslında geçen seneye kadar çok fazla dinlemezdim Sılayı. 3-5 şarkısını ya bilir ya bilmezdim. Ama Vur Kadehi Ustam'ı ve Boş Yere'yi dinledim. Dinleyiş o dinleyiş. O günden beri Sıla dinlemediğim gün olmadı. En sevdiğim şarkısı da Boş Yere'dir. Bir süre her gün facebookta o şarkıyı paylaşırdım. Arkadaşlarım çooooookkkk küfretmişti yeter artık diye. Konserde bir arkadaşım bana " şu an söylenen şarkı bana geldi, bundan sonraki de sana gelsin " dedi. Şansıma söylediği şarkı Boş Yere oldu. Keyifle dinledik, eşlik ettik. En son da Gol şarkısını söyledi. Sarhoşlarla bir olup tepindim gibi bir şey o şarkı esnasında :D Ama erken bitirdi konseri. 2 saat bile sürmedi. O gün bir arkadaşım bira ve tekiladan kafayı bulmuştu. Normalde sarhoş insanları sevmem ama o bayağı keyifliydi. Özellikle bir ara yanımdan kaybolduktan sonra tekrar gelip " bir kumru yemişim ki " diyerek bana sarılmasını herhalde sittin sene unutamayacağım ahaha. Yalnız aklım kızda kalmasın diye evine bırakmak istedim. Ama Göztepe'de oturuyordu ve orası bana çooookkk uzaktı. İyiyim giderim ben dedi. Metrobüsle beraber gittik, sonra ben kendi yolumda indim. O da sağ salim evine ulaştı. Ama baş ağrısından ertesi sabah uyanamadığı için okula gelemedi, sunumunu yapamadı ve 0 aldı.

İkinci konser: Kenan Doğulu. Söyleyeceğim tek şey: Şenlik demek, konser demek, performans demek Kenan Doğulu demek. Daha önce çalıştığım bir organizasyonda izleme fırsatım olmuştu Kenan'ı. Ama o banka işi olduğundan bu kadar eğlenceli değildi. Bu sefer gerçekten herkesi coşturdu. Sahneyi çıkışı, dansları, şarkıları, performansı... Olumsuz eleştirebileceğim hiçbir şey yoktu o konserde. Ama tabi bende konserin yarısından sonra fiziki yorgunluk baş göstermeye başladı. Yaşlanmışım kaldıramıyorum 2 konser üst üste. Ama bundan sonra Kenan'ın çıktığı her yere giderim arkadaş!

Üçüncü ve son konser. Çok değinmeyeceğim. Murat Dalkılıç. Dinlemem de. Arkadaşları kıramayıp gittim. Aklımda kalan yanı şu oldu. Sıla konserinde Göztepe'ye bırakmadığım kız bu sefer bir şişe votka mı ne içmiş, ve sonra tuvalette baygın yatarken bulunmuş. Tabi ben konser boyunca 1907 tane mesaj attım ona ama hiçbirine dönemedi haliyle.

Duman İstanbul Üni'ye çıktı. Larien'e eşlik edip gitmek istedim ama o güne Süper Finali koydular gidemedim. Yine şampiyonluğu son hafta kaçırdık. Ama herkes şunu bilsin: FENERBAHÇE ya şampiyon olur ya da son topa kadar şampiyonluğu kovalar. Başkaları gibi daha ilk yarıdan havlu atmaz. 3-4 sene de 1 değil, her sene şampiyonluğa oynar. Zaten başkanımız ve yöneticilerimiz içerideyken ne kaçan şampiyonluğa üzüldük ne de dün 29 yıl aradan sonra gelen kupaya sevinebildik. Onlar özgürlüklerine kavuşssunlar, yeter bize.

Süper Final'de çıkan olaylara gelince. Hiçbir hareket yokken, " Fethullah sikecek hepinizi / Evet biz İmamın Ordusuyuz siz de bu ülkeden gideceksiniz " diyerekten taraftarımızı coplayan, biber gazı sıkan, plastik mermi atan polislere de o copları, biber gazlarını, plastik mermileri bırakıp karşımıza çıkmalarını söylüyorum!

Bu mezuniyetle ilgili, hayatımın en güzel döneminin bitmesiyle ilgili yazarım da yazarım daha. Ama şunu söyleyeyim: Bu mezuniyet, geleceğimdeki belirsizlik bir tuhaf yaptı beni. Benden beklenmeyen şeyler yapıyorum. Hadi hayırlısı...


13 Mayıs 2012 Pazar

Sadece, Yaşa...

Düşmekten mi korkuyorsun; düş.
Yaralanmaktan mı korkuyorsun; yaralan.
Sonra iyileş.
Yeniden kalk.
Yeniden başla.
Yeniden sev.
Yeniden âşık ol.
Bir daha mı düştün?
Bir daha kalk.
Er ya da geç, beklediğin gelecek.
Er ya da geç aradığın seni bulacak.
Ama sen bir kez yıldın mı, korktun mu,
Maskeni yüzüne geçirip kalkanlarını kuşandın mı, o zaman bitecek.
Beklediğin her ne ise asla gelmeyecek!



Ve unutma! Marifet hiç düşmemek değil,
Her düştüğünde yeniden ayağa kalkabilmektir.



7 Mayıs 2012 Pazartesi

FENERBAHÇE YENİLMEZ!

Her şey tereyağından kıl çekercesine kolay olacaktı! Zaten kendileri yerleştirmişti o kılı her yere.. Ama hesap edemedikleri bir şey vardı kumpasçı kurgucuların; FENERBAHÇE’nin direnişi!

Neler söylenmedi, neler yazılmadı, neler yapılmadı ki!..

Daha ilk günden şikeci ilan edildi koskoca bir camia! O camianın lideri kolunda serumlarla dolaştırıldı! Daha hastanedeyken “Metris” yazıldı adres hanesine.. Doktorların " ölmesi riskini göze alıyorsanız sorguya devam edin " uyarılarına rağmen hastaneye gönderilmeyip sorguya alındı...

Montajlanmış silah görüntüleriyle, binbir palavrayla çete lideriymiş gibi lanse edildi hayasızca..

Azılı bir suçluymuş gibi emniyette çekilen fotoğrafları yayınlandı.. Yetmedi o fotoğrafa ödül verildi..

150-200 yıl hapis cezaları biçildi gazete manşetlerinde.. Ve 300 küsür gündür esir tutuluyor yok yere..

Yöneticilerin ne itirafçılığı kaldı, ne intihar teşebbüsleri! Aileler, sevenler yaralandı, duygularıyla oynandı..

Sporcuların alınterlerin kara leke sürülmeye çalışıldı.. Akıllarınca FENERBAHÇE Cumhuriyeti’nin onuruna halel getirmeye çalıştı bu pervasızlar! Topyekün bir linç kampanyası, adeta bir sürek avı sergilendi kendisine medya diyen ucubenin aracılığıyla!

Sonuç, elde var sıfır! Ne aşkına koşulsuz inanan milyonları kandırabildiler, ne de doğru bildikleri yoldan özgürlükleri pahasına bile dönmeyen cesur adamları pes ettirebildiler..

Her geçen gün daha da iğrençleştiler bu yüzden.. “Üflemeyle sönmeyen ateş”ten, “Dünyanın sonu gibi bir şey olur”lara kadar geldik.. Taş da atıldı sahada bıçak ta.. Hatta silah bile çekildi sonunda.. Sözde FENERBAHÇE’yi kurtarmak için yapılan yasalar paravan edildi kendi pisliklerini temizlemek için.. Kanun, hak, hukuk, vidan ayaklar altına alındı!..

Güç sevdaları yüzünden, nefret tohumları ekildi insanlar arasına! Engeller, uyduruktan cezalar, alçakça iftiralar sıradanlaştı söz konusu FENERBAHÇE olunca! Takım doktoruna bile ceza verildi, artık nesinden korkuluyorsa!

Ama olmadı, olmadı! Bütün planları ayaklarına dolaştı!. Birbirine kenetlenmiş bir aile oldu SARI LACİVERT aşıklar! Sahada da, saha dışında da boyun eğmediler bu zulme!..

Eğmeyecekler de.. Hala bozuk senaryolar peşindeler! AZİZ YILDIRIM’a toz konduramayacaklarını anlayınca zavallı akıllarıyla kurban seçtiler İLHAN EKŞİOĞLU’nu, ŞEKİP MOSTUROĞLU’nu, CEMİL TURAN’ı.. Ama büyük başkan aylar önce vermişti bu heveslerine gereken cevabı:

“Bu ulu çınardan tek bir yaprak dahi koparamayacaksınız”

Öyle yağma yok.. Bu isimler suçluysa -ki tertemizler- düşürün o zaman FENERBAHÇE’yi! Yok buna yüreğiniz yetmiyorsa kabullenin gerçeği!. Ve FENERBAHÇE’ye çamur atıp, yaralamanın bedelinin hukuk önünde ödemeye hazır olun!..

Değil tertemiz yöneticilerini, kulübün kapısındaki taş parçasını bile vermeyecek FENERBAHÇE kimseye!

Bütün baskı ve zorbalıklarınıza rağmen kabusunuz olan FENERBAHÇE’nin uykularınızı kaçırdığı, korkudan üç buçuk attırdığını itiraf edin artık! Başka çıkar yolunuz kalmadı çünkü!

Darbecileri derbeder etti ve ediyor FENERBAHÇE! Her gün bıkmadan, usanmadan!



12 Numara



30 Nisan 2012 Pazartesi

Aşk Hiç Biter Mi?

Aşk hiç biter mi...


25 Nisan 2012 Çarşamba

Evrensel Atasözleri - Özlü Sözler

1 – Çin Atasözü
Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür…
2 – (Söz Sahibi Bilinmiyor)
Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer… Nehir asla durmaz…
3 – Edward de Bono
Yarının bugünden daha iyi olacağı ümidiyle yetinmek yerine, hemen bugün yarın uyandığımızda kendimizi önceki günden biraz daha iyi hissetmemizi sağlayacak bir şeyler yapabiliriz.
4 – Voltaire
Uzun bir tartışma her iki tarafında haksız olduğunun delilidir.
5 – Epictetus
Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun. Niye bu günden başlamıyorsun?
6 – Miguel de Cervantes
Kalem aklın dilidir.
7 – Jean Paul Sartre
İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir.
8 – Jean Baptiste Racine
Başa kakılan bir iyilik daima hakaret yerini tutar.
9 – Goethe
Çiçeğin dikeni var diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği var diye sevinelim.
10 – Napoleon Bonaparte
Ayrılık, küçük ihtirasları unutturur, büyükleri kuvvetlendirir.
11 – Don Herold
Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızla çarpma, geri dönmek isteyebilirsin.
12 – Friedrich von Schiller
Sevgi birliğe, bencillik yalnızlığa götürür.
13 – Daniel Defoe
İnsanlar hatalarını mutluyken değil ancak mutsuzken anlar.
14 – Oscar Wilde
Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir.
15 – Goethe
Aşk, imkansız birçok şeyi mümkün kılar.
16 – Tolstoy
Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir.
17 – Honore de Balzac
Güzellik, çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür.
18 – George Jean Nuthar
Hiç kimse yumrukları sıkılıyken net düşünemez.
19 – Aristoteles
Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür.
20 – Leonardo da Vinci
Insan ne kadar büyük ruhlu olursa, aşkı o kadar derin bir şekilde duyar.
21 – Moliere
En çok hoşumuza giden insan kendimize benzettiğimiz insandır.
22 – Ö M A
Hayatta en anlamlı kelime “BİZ”, en anlamsız kelime ise “BEN” dir…
23 – Emile Chartien
Hiçbir şey bir fikirden daha tehlikeli değildir. Eğer o fikir sahip olduğunuz tek fikirse.
24 – Moliere
Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.
25 – Anonim
Size ne yapacağınızı söyleyebilirler ama ne düşüneceğinizi asla.
26 – Denis Diderot
Azla mutluluk çokla didişmekten iyidir.
27 – J.J. Ronsein
İnsan düşünmek, inanmak daha da önemlisi sevmek için dünyaya gelmiştir.
28 – Eskhylos
İyi yaşamak değil, yaşamayı iyi bitirmek. İşte gerçek mutluluk budur.
29 – Montaigne
Elin yaptığı herhangi bir şeyi bir başka el yıkabilir.
30 – Charles Buxton
Çok kere en kuvvetli tenkit ses çıkartmamaktır.
31 – William Shakespeare
Korkaklar ecelleri gelmeden birkaç kere ölürler. Cesurlar ölümü bir kere tadarlar.
32 – La Fontaine
Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez.
33 – Aristophanes
Ne yaparsan yap. Yengeç yengeçtir. Doğru yürümez…
34 – Marcus Porcius Cato
Aptallar akıllılardan pek az şey öğrenirler. Ama akıllılar aptallardan çok şey öğrenirler.
35 – Campbell
Alışkanlıklar bırakılmazsa zamanla ihtiyaç halini alırlar.
36 – Benjamin Franklin
Bir bugün iki yarına bedeldir…
37 – La Fontaine
Ölü bir imparator olmaktansa yaşayan bir dilenci olmak daha iyidir.
38 – Mary Shelley
Acaip şeyler, acaip düşüncelerden doğar…
39 – Eflatun (Plato)
Konuşma insanın aklını kullanma sanatıdır.
40 – Moliere
İnsan, güldüğü kadar insandır…
41 – Konfüçyüs
Gölgesiz mutluluk olmaz, bak güneşte bile leke var.
42 – Fatih Sultan Mehmet
Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.
43 – Moliere
Beni isterseniz dövün, ama bırakın istediğim kadar güleyim.
44 – Victor Hugo
Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir.
45 – Bechstein
Dostu olmayan insan en yoksul insandır.
46 – Andre Gide
Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.
47 – Epictetus
Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen, sahip olduklarına sevinen insan, akıllı bir insandır.
48 – Albert Einstein
Düşlemek bilmekten daha önemlidir.
49 – William Shakespeare
İyi yada kötü bir şey yoktur. Biz düşüncemiz ile iyi ve kötüyü yaratırız.
50 – Abraham Harold Maslow
Elinde çekiç olan kişi herşeyi çivi olarak görür.
51 – James B. Conont
Kaplumbağaya dikkat et. Ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor.
52 – Anatole France
İnsan dünyada ancak dünyaya boş verdiği zaman mutlu olur.
53 – Ö M A
Ona sevdiğinizi söylemek ya da hissettirmek için yarını beklemeyin. Yarın olduğunda o ya da siz artık olmayabilirsiniz…
54 – Afrika Atasözü
Gözlerin rengi, biçimi ne kadar farklı olursa olsun gözyaşlarının rengi aynıdır.
55 – Oscar Wilde
Ne kadar çok kişi benimle ayni fikirdeyse, o kadar çok yanıldığımı düşünürüm.
56 – Albert Camus
Kendine bir anlam arayan tek varlık insandır.
57 – Andre Tardieu
Herkes dünyanın düzene girmesini ister. Fakat çabayı komşusundan bekler.
58 – Jean Jacques Rousseau
Zor iş, zamanında yapmamız gereken fakat yapmadığımız kolay işlerin birikmesiyle meydana gelir.
59 – Benjamin Franklin
Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söyleyebilir.
60 – Bertrand Russell
Kişinin duyguları bildikleriyle ters orantılıdır. Ne kadar az bilirsen, o kadar çok kızarsın.
61 – Cucong
Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür.
62 – Demosthenes
En kolay şey insanın kendisini aldatmasıdır, çünkü bir insan genellikle istediği şeyin gerçek olduğuna inanır.
63 – Erich Fromm
Düşünmek günah işlemeye benzer, insan onun zevkini bir kez tattı mı artık ondan bir daha vazgeçemez.
64 – Etienne Gilson
Çocuğuna küçük şeylerden zevk almasını öğreten ona büyük bir servet bırakmış olur.
65 – Guy Hunter
Önemli olan, söylenenin ne olduğu ya da nasıl söylendiği değil, nasıl anlaşıldığıdır.
66 – Benjamin Franklin
Küçük harcamaları gözden kaçırmayın. Bazen küçük bir delik koca bir gemiyi batırır.
67 – Honore de Balzac
İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız, ondan hiç bahsetmeyin.
68 – Descartes
Rastgele bir doğruya ulaşmaktansa, yöntemli bir çabayla yanlışa ulaşmayı yeğlerim.
69 – Frost
Ormanda iki ayrı patika vardı ve ben en az ayak izi olanını seçtim. İşte farklılık budur.
70 – Publis Syrevs
Herkes başka birinin beceremediği bir konuda ustadır.
71 – Voltaire
Çalışmak bizi şu üç şeyden kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar, Yoksulluk.
72 – E. Raux
Erişmek istedikleri bir hedefi olmayanlar, çalışmaktan da zevk almazlar.
73 – Montesquieu
Bazen susmak, söylenen bir sürü sözden çok daha fazlasını ifade eder.
74 – Honore de Balzac
Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir.
75 – Axel Munthe
Başarının dört şartı; bilmek, istemek, cesaret etmek ve susmaktır.
76 – Eflatun (Plato)
Saygı olan yerde korku olur ama, korku olan yerde her zaman saygı olmaz.
77 – Cicero
En haksız barışı, en adil savaşa tercih ederim.
78 – Friedrich Holderlin
Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve onun kadar da alçalamaz.
79 – Dale Carnegie
Konuşma, bir bayanın etekliği gibi; ilgiyi sürdürecek kadar kısa, konuyu kapsayacak kadar uzun olmalıdır.
80 – Eflatun (Plato)
Cesaret, tehlike anında akıl ve zekanın kullanılmasıdır.
81 – Albert Einstein
Fantazi bilgiden daha önemlidir.
82 – İspanyol Atasözü
Yarın hayatının en dolu günüdür.
83 – Ö M A
Mutluluk ikiz olarak doğar. Onu tatmanın tek bir çaresi vardır o da paylaşmak.
84 – Jean Genet
Eğer dünya hakkında birazcık birşey anlamak istiyorsak hınçtan ve nefretden arınmamız gerekir.
85 – Necip Fazıl Kısakürek
Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.
86 – Amie Suche
Yazı yazmayi öğrenmek, herşeyden önce düşünmeyi öğrenmektir.
87 – Phyllis Bottome
Zorlukları karşılamanın iki yolu vardır; ya zorlukları değistirirsiniz ya da zorlukları çözmek için kendinizi.
88 – Doris Lessing
İsterseniz yanlıs düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düsünün.
89 – Honore de Balzac
Bugünkü kanunlar, büyük sineklerin delip geçtiği, küçüklerinde takılıp kaldığı bir örümcek ağı gibidir.
90 – Konfüçyüs
Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsın.
91 – Descartes
Akıllı olmak da bir şey degil, mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır.
92 – Oscar Wilde
Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmak ister.
93 – Napoleon Bonaparte
İnsanlar rakamlara benzer, durumlarına göre değer kazanırlar.
94 – Samuel Smiles
Kitaplardan elde edilen tecrübe, ekseriya kıymetli olmakla beraber, sadece bir öğrenmedir; asıl hayattan edinilen tecrübeler ki hikmet mahiyetini taşır.
95 – Sofokles
Bizi yaşamın ağır yükünden ve ıstırabından kurtaran tek sözcük sevgidir.
96 – Wolfgang Amadeus Mozart
Ne üstün zeka, ne hayal gücü ne de her ikisi beraber, bir dahi yapmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi… İşte bu dehanın ta kendisidir.
97 – Newton
Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.
98 – Sokrates
İyimser bir insan ayakkabıları çalınınca “ayaklarım var ya” diyebilen insandır.
99 – Goethe
Mal kaybeden, birşey kaybetmistir, onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Fakat cesaretini kaybeden herşeyini kaybetmistir.
100 – Cenab Şahabettin
Hayat merdivenlerini çıkarken, insanlara iyi davranalım. Çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...