31 Mart 2012 Cumartesi

Her Kahraman Gibi...

Göçtüğün gün ben, 
tesadüfen düşümde gördüm veda ederken
Çok özledim her kahraman gibi erken gittin...


23 Mart 2012 Cuma

Vuslat Böyle Mi Olmalı?

Ömrüm oldukça sevsem seni,
Ve ölümüm geldikçe yaşasam seni...

( Başlık Lô - Lâ ' nın yorumundan alıntıdır. )

22 Mart 2012 Perşembe

Bence Artık Sen De Herkes Gibisin...

Kurtardım ceylanı avcının elinden, ama daha baygın yatar, ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından, ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir, ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Çektim kuyudan suyu, ama bardaklara koyulamadı.
Güller dizildi tepsiye, ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı...

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı
Aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekler beni bir şehirde bir kadın
Aynı daldaydık, aynı daldaydık, aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman. Yol yüz yıllık...
Yüz yıllık alaca karanlıkta, koşuyorum ardında...

Çok Doğru...

20 Mart 2012 Salı

Bir Filmden / III

Yakınlık, uzaklıktan daha sıkıntılıdır.
Çünkü her yakınlıkta kaybetme korkusu,
Uzaklıkta ise kavuşma ümidi vardır.

18 Mart 2012 Pazar

Çanakkale Geçilmez!

Bugün 18 Mart. Çanakkale Zaferimizin 97. Yıl dönümü. Bu zafer dünyada gerilla orduyla kazanılmış ilk zafer. 7 cihana, emperyalizme karşı kazanılmış ilk zafer. Ne mutlu ki bize bu şanlı tarihe sahibiz. Ne mutlu ki bize o şehitlerin torunuyuz. ( Ne mutlu ki bana 3 sene önce bugün, şehitlerimizi anmak için bir oratoryoda yer aldım. )

Ülkemizin içinde bulunduğu şu günlerde, çoğu kişinin geleceğinden habersiz endişeli olduğu şu günlerde, umutsuzluğa kapıldığımız şu günlerde Çanakkale'yi, şehitlerimizi ziyaret edip, umudu öğrenmemiz gerek. Vazgeçmemeyi öğrenmemiz gerek. Onlar ki ne zorluklarda mücadele edip bize bu şanlı tarihi armağan ettiler. O dönemlerde yaşayıp, Çanakkale'de şehit olmayı çok isterdim. 

Mehmet Akif'in şiirinden bazı kısımlar ve Dur Yolcu...


Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki Dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

...

Yedi iklim cihanın duruyor karşısında
Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada

...

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir; savrulur enkaaz-ı beşer

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Boşanır sırtlara, vadilere, sağanak sağanak

...

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler,
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

...

Şuheda gölgesi, bir baksana dağlar, taşlar...
O ruku olmasa dünyada eğilmez başlar

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor

Ey bu topraklar uğruna toprağa düşmüş asker
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın

...

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki ruhunla beraber gezer ecramı adın

Sen ki asara gömülsen taşacaksın... Heyhat
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber...



         Dur Yolcu


Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir!

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!... 



16 Mart 2012 Cuma

Sevil Neşelen, Sevme Yanarsın...

Sevil neşelen, sevme yanarsın
Bir sarı saçı okşar kanarsın
O bir gölgedir, varlık sanırsın


Sevil de sevme, ağlama ağlat
Yoksa zehir olur bu tatlı hayat...







14 Mart 2012 Çarşamba

Efsane Sözler...

-- Hayal edebilirseniz, gerçekleştirebilirsiniz. ( Alex De Souza )

-- Futbol yaşantımda hiç hileye karışmadım. Benden bu kadar korkmayın. Kimse tek başına maç kazanamaz. ( Alex de Souza )

-- Gazeteci: Takım yorgun muydu? Mourinho: Yorgun? Günde 15 saat çalışıp ayda birkaç yüz euro kazanıp evine dönen baba yorgun olur. Biz değil.


-- Biz futbolcular, sürekli üzerimizde çok baskı olduğundan yakınırız. Baskı, ancak evlerine beş peso getirip çocuklarını geçindiremeyen insanların üzerinde olur. Binlerce dolar alıp, sahaya çıkıp oynuyoruz ve ağzımızı açınca stresten bahsediyoruz. Stres bu ülkede, sabahın altısında kalkanlar içindir. ( Diego Armando Maradona) 



-- Sergen Yalçın: "Hocam doğru söylemiş" Tigana'nın "Sergen'i Platini'ye benzetiyorum" sözü üzerine...

-- Muhabir: Sergen, 18 yaşından küçüklerin de İddaa oynadığı görülüyor. Ne diyorsun? Sergen: Almanya liginden uzak dursunlar, çok süpriz oluyor.


-- 1969'da içkiyi ve kadınları bıraktım. Hayatımda geçirdiğim en berbat 20 dakikaydı. ( George Best )

-- Eğer kolayı isteseydim Porto'da kalırdım. Güzel mavi bir koltuk, Şampiyonlar Ligi kupası ve tanrı vardı. Tanrıdan sonra da ben... ( Jose Mourinho )

-- İstatistik mini eteğe benzer çok şey gösterir ama asıl göstermesi gerekeni göstermez. ( Alex Ferguson )


 --Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa, Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz. ( İslam Çupi )

-- Mucize yaratamam ama hep deniyorum. ( Zlatan İbrahimovic )

-- Birinciysen birincisindir, ikinciysen hiç bir şey. ( Bill Shankly ) 



-- Çocuk bakıcılığı yapmaktan takımı şampiyonu yapamıyor. ( Jose Mourinho'dan Arsene Wenger'e )

-- Tanrı beni gol atmam için gönderdi. ( Romario )

-- Bazen Michael Jordan o kadar güzel oynardı ki onu savunmaya çalışmak yerine potayı güzel gören bir yerden Jordan'ın yapacağı şeyi izlemeyi seçiyordum, çünkü ertesi gün herkes o hareketten bahsederken tam anlamıyla görememiş olmak beni çıldırtıyordu. ( Magic Johnson )

-- Futbol basittir. Zor olan basit futbol oynamaktır. ( Johan Cruyff )

-- Kariyerim boyunca 9000'den fazla başarısız atış yaptım, 300'den fazla oyun kaybettim, 26 kez oyun kazandıracak atışı ıskaladım. Çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. İşte başarımın sırrı... ( Michael Jordan )

-- Bazı insanlar futbolun bir ölüm kalım meselesi olduğuna inanırlar. Sizi temin ederim ki ondan çok çok daha önemlidir. ( Bill Shankly )

-- Ben Jordan'a maçta ne yapması gerektiğini söylemezdim ama sana söylüyorum. ( Phil Jackson'dan Kobe Bryant'a... )

-- Doktorlar sigarayı bırakmazsam futbol oynayamayacağımı söylediler, ben de futbolu bıraktım. ( Johan Cruyff )

-- Hayatımı iki şey değiştirdi. Biri futbol diğeri sigara. Futbol beni hayata bağladı, sigara ise futbol hayatımı bitirdi. ( Johann Cruyff ) 

-- Dünya'da iki tip basketbolcu vardır Jordan ve diğerleri. ( Magic Johnson )

-- Bu adamı savunmak suyu avuçlamaya benziyor. ( Michael Jordan hakkında söylenmiş bir anonim söz )

-- Bu oyunu seviyorum çünkü her attığım giriyor. ( Ray Allen )

-- Barcelona, muhteşem tiyatrolarıyla bir kültür kenti. Bu çocuk da artistliği iyi öğrenmiş. ( Mourinho'dan, o dönem Chelsea forması giyen Del Horno'nun oyundan atılmasına neden olan Lionel Messi'ye... )

-- Normal şartlar altında Porto şampiyon olacaktır; anormal şartlar altında, Porto yine şampiyon olacaktır. ( Jose Mourinho ) 

-- Onun röntgenci olduğunu düşünüyorum. Böyle tipler vardır; evde otururken teleskopla başka evlerin içinde başkalarının neler yaptıklarını izlerler. O da Chelsea hakkında konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. ( Jose Mourinho'dan Arsene Wenger'e... )

-- Beni durdurmak için tabancaya ihtiyaç duyarlardı. Ama Messi’yi durdurmak için makineli tüfeğe ihtiyaç var. ( Hristo Stoichkov )

-- Eğer bir takım küme düşerse futbolcular gider, adamlar kalır. ( Pavel Nedved )

-- Ayın 30-35'i gibi TSYD maçımız var. ( Hikmet Karaman )

-- Fenerbahçeli sevenlerim kesinlikle üzülmesinler, ben hiç bir zaman Revivo kadar profesyonel olamam. Bu kulübü, bu taraftarı gördükten sonra önüme altından halı da serseler Galatasaray'a gitmem. İstesem de yapamam, kendime yakıştıramam bunu. ( Milan Rapaic )

-- Gökmen Özdenak: "Biraz daha geliştirmen lazım son vuruşlarını. Necati Ateş: "Abi biz senin penaltı atıp Ritz Carlton'da turist vurduğunu da biliriz."

-- Açıkçası hiç hata yapmam, çünkü hata yapmak bayağı çaba sarf ettiren bir şeydir. ( Johan Cruyff )

-- Seyirci küfür ettiğinde, içimden 'ben de seni' diyordum. ( Cem Papila )

-- Eğer bana üç kişiyi çalımlayıp 30 yarddan Liverpool'a nefis bir gol atıp tribünleri ayağa kaldırmak mı yoksa dünya güzelini yatağa atmak mı? diye sorsanız karar vermesi çok zor olurdu. Şanslıyım çünkü her ikisini de yaptım. Ama birini 50 bin kişinin gözleri önünde. ( George Best ) 

-- Bugüne kadar birkaç yeni oyuncudan 'Yeni George Best' diye bahsetmişlerdi ama bu ilk defa benim için iltifat oldu George Best'ten Cristiano Ronaldo'ya...

-- Hakemleri dinlemem. Benden daha az para kazanan kimseyi dinlemem. ( Charles Barkley )

-- İngiltere Futbol Federasyonu Başkanı'ndan Alex Ferguson'a: "Bu adamla (Ryan Giggs) konuşup, İngiltere Milli Takımı'nda oynamaya ikna edelim" Alex Ferguson: "Ben İskoçya için denedim, olmadı"

-- Beni futbol oynuyor zannetmeyin. Benim yaptığım şey sevgilimle 90 dakikalık dilimler halinde zaman geçirmek. Futbol bir aşktır. Ben de ona aşık olanlardan biriyim. ( Vagner Love )

-- Verdiğim en büyük mücadelenin şu an olan bitenle alakası yok. En büyük mücadelem, Liverpool'u lanet olası tüneğinden indirmekti. ( Sir Alex Ferguson )

-- Hiçbir insan takım seçmez. Sadece, ona ait olduğunu hisseder. ( Max Lorenz )

-- Kazanmayı alışkanlık edenler kaybetmeyi bilmez. Ben bundan önce kaybettim, kaybetmeyi biliyorum. Kaybetme sırası artık onlarda. ( Jose Mourinho )

-- Dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim ama benden daha iyi bir teknik direktör de yok. ( Jose Mourinho )

-- Aslında sert bir oyuncu değilim ama Serie A’da kırmızı kart rekoruna sahip olmamın bir sebebi olmalı. ( Paolo Montero )

-- Ben belli bir takıma karşı değil, yenilme olayına karşı oynarım. ( Eric Cantona )

-- Kimse gücenmesin ama Real Madrid, Türkiye Milli Takımı'ndan çok daha iyi. Nuri Şahin bana göre diğerleri kadar verim vermiyor, oynamayacak futbolcuları oynatacak ya da dalga geçecek durumda değiliz. (  Jose Mourinho )

-- Biz ev sahibiyiz. Futbol oynamaya çalışırken birinin oraya girmesi, evimize hırsız girmesi gibi olur. Buna izin veremezdim. ( Chelsea'nin eski kaptanı Dennis Wise, sahaya giren terör örgütü sempatizmanını yere indirdiği maçın bitiminde )

4S...

Seveni sikerler, sikeni severler...

8 Mart 2012 Perşembe

Kadınlarımız...

...
Ve kadınlar, 
bizim kadınlarımız : 
korkunç ve mübarek elleri, 
              ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle 
                                        anamız, avradımız, yârimiz 
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen 
ve soframızdaki yeri 
                 öküzümüzden sonra gelen 
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız 
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki 
ve karasabana koşulan 
ve ağıllarda 
ışıltısında yere saplı bıçakların 
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan 
                                   kadınlar, 
                                   bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında 
kağnıların ve hartuçların peşinde 
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi 
aynı yürek ferahlığı, 
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. 
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde 
                             ince boyunlu çocuklar uyuyordu. 
Ve ayın altında kağnılar 
               yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru...


Nazım Hikmet Ran - Kuva-ı Milliye 7. Bap

7 Mart 2012 Çarşamba

Üniversite Mezuniyeti Yaklaşan Öğrencinin Dramı: Part 2

Son 3 ay... Muhtemelen 3 ay sonra bugün finallerim bitmiş olacak. Kendimi nasıl bir boşlukta bulacağıma dair hiçbir fikrim yok. Bir boşluğa düşeceğimden eminim de.

Aslında dönüp arkama baktığım zaman, sürekli güldüğüm ( ağlanacak halime bile güldüğüm ) her durumdan bir komedi ya da kendimi eğlendirecek bir durum çıkardığım zamanlar sadece ilk yılımla sınırlı kalmış. Halbuki o zamanlar maddi imkansızlıklar içindeydim ve her ne kadar bir vakıf üniversitesinde burslu okusam da üniversitedeki arkadaşlarıma maddi olarak ayak uyduramıyordum. Öyle ki bölümden arkadaşlarımla ders ve ders araları dışında sadece 2 kere takılıp bir yerlere gitmişliğim ( birinde yanlış hatırlamıyorsam vizeler sonrası Bakırköy, öbürü de finaller sonrası Ortaköy ) var ilk dönem içinde. Ama para olmadan da eğlenebiliyordum, keyif alabiliyordum her şeyden.

Biraz inek öğrenci modum, vizelere 2 hafta önce çalışmaya başlamam ( 8.döneme girdim ve hala böyle bir şeyi tekrarlamadım ), haliyle 3.61 gibi güzel bir ortalama ile ilk dönemi bitirmem ve öğrenci kulüplerinde aktif olmaya çalışmam...

Tiyatro Kulübü... 23 yıllık ömrümün belki de en keyifli, en mutlu günleri o kulüp içinde kulüpteki ilk yılımda geçmiştir. Hayatımın, hiçbir anının asla silinemeyecek koca bir dönemi. Ben o zamanlar bayağı kalas biriydim. Bildiğiniz odunun önde gideniydim yani. Ama tiyatroyu da çok severdim. Lisedeyken iki sene üst üste okul tiyatrosunda yer almış, kalaslığımı sergilemiştim. Üniversitede tiyatro kulübünde iki oyun çıkartma kararı alınmıştı. Biri 18 Mart Haftası için bir Çanakkale Oratoryosu, öbürü ise yaza doğru çıkacak bir komedi oyunu. İkisinde de yer almak istediğimi belirtmiştim. Ancak komedi oyununu müzikal olarak yapmaya karar verdiler. Müzikal dans demekti ve ben dans edemezdim. Bu yüzden çıkmayı düşündüm. Lakin kulüp başkanı tüm kulüp önünde, beni çok fazla tanımamasına rağmen, bana güvendiğini söyleyince onun güvenini boşa çıkarmamak için kulüpten ayrılmadım ve daha önce söz verdiğim gibi iki oyunda da yer aldım.

Çanakkale Oratoryosu'nun premieri yaklaştığında kulüp içinde enrtikalar dönmeye başlamıştı. Çoğu kulüp üyesinden soğumuştum. Bir arkadaşım bırakmayı düşündüğünü söylemişti ki bu arkadaş kulüp yönetim kurulu üyesiydi. Biz de, o dahil olmak üzere, 4 arkadaş oturduk Çanakkale oyunu bittikten sonra ikinci oyunun castında yer almamaya karar verdik.

Salonumuz 850 kişilikti ve Çanakkale oyunumuzda salonda 500-600  civarı seyirci vardı. Bu da bizi haliyle üzmüştü. Ama bizim bile beklentilerimizin üstüne çıkan performansımız, izleyenleri gerçekten çok etkilemiş ve ağlatmıştı. Hele bir emekli albay hocamız vardı ki, biz kendisinin beğenmeyeceğini düşünürken, gösteri esnasında 3 farklı sahnede ağladığını gördüm. Gösteri sonunda birbirimize bunu söylüyor ve başarımızdan ötürü mutluluk duyuyorduk.

Çanakkale gösterimiz sonlandıktan sonra 4 arkadaş kulüpten ayrılacaktık. Ama ikinci gösterimiz, Ah Şu Gençler müzikalinin bir provasına girdik. Sadece yarım sayfa olan bir diyaloğu, gülmekten 2 saatte bitiremedik. 2 saat sonunda hepimizin karnına ağrılar girmiş, gülmekten yerlere yatmıştık. Böyle olunca bırakmayı düşünen 4 arkadaş, hayatımızdaki en doğru kararlardan birini vererek, bırakmadan vazgeçtik. Ve birbirini izledi birbirinden keyifli, kahkaha dolu provalarımız.

Yukarıda da yazdığım gibi maddi imkansızlıklar içindeydim ama sorun etmiyordum. 14 kişiydik kulüpte, 3 kişi de dışarıdan geliyordu ve sayımız 17ye çıkıyordu. Kulüp içindeki herkesin best friendleri yine kulüptendi. Alper ve Süeda ( kendisine kısaca Süü derdik ) adlı iki şahıs kısa sürede bana kardeşten de öte olmuşlardı ( Alper ile yakınlığımız çok daha artmış bir şekilde, muhabbetimiz devam etmekte ancak Süeda nerede, ne halde bilmemekteyim ). Süü'nün babası okulda çalışıyordu ve bu yüzden okuldaki restoranlardan birinde Süü'ye yemekler beleşti. Biz üçümüz o restorana gider, bir menüyü üçümüz yerdik. Bir tas çorbaya 3 kaşık daldırırdık. Süü her gün yemek alırken " hangisinden daha çok koyacaksanız onu verin " derdi :D Güzel günlerdi...

Ah Şu Gençler müzikalinde fazlasıyla dekor ve aksesuar kullanmıştık. Her prova öncesi ve sonrasında bunların taşınması işinde, centilmenlik yaparak kızlara taşıtmamaya özen gösterirdim. Ama yorulmaya başladığımda, yemişim centilmenliği der, ne var ne yok kızlara yüklerdim. Tabii söylemeden geçmeyeyim o sene bir de hafta sonları İtalyanca kursuna giderdim, hem yeni bir dil öğrenmeye çalışır hem de bu kurs sayesinde aynı kurs merkezinde gitar kursuna gelen çok sevdiğim bir şahsı görme fırsatım olurdu. Ki bunlar da benim için o dönemlerin gayet mutlu geçmesinde pay sahibiydi.

Günler böyle devam ederken, gitar kursuna gelen o şahıstan iyice hoşlanmaya başlamıştım. Ve bir gece uykumda, sabaha karşı o kişiye çıkma teklifi ettiğimi onun da kabul ettiğini gördüm ( o rüyamda bile o kişinin yanından ayrılma sebebim Alper'in beni dans provasına çağırmasıydı ). Ve bu rüyanın etkisiyle gidip o kıza, kendisinden hoşlandığımı söyledim. Malesef, kabul etmedi. Hayatımda aldığım ilk " hayır " cevabıydı. İlk defa ret edilmiştim. Neyse bu sayede ret edilme fobimi de yenmiş oldum, bu da bir şey. ( Aslında bu ret edilme hayatımın kötü bir döneminin başlangıcı olacakmış, o an bunu fark edememişim. )

25 Mayıs 2009 tarihinde Ah Şu Gençler'i sahneledik. O güne kadar ki yaşamımın tereddütsüz en mutlu günüydü. Ki bir gece öncesi çok stresliydim. Sabah uyandığımda yanağımda 3 sivilce çıkmıştı. Salonumuzun tıklım tıklım dolmasına rağmen, gelmesini istediğim gitarcı kız gelmeyince üzülmüştüm. Evimin yolunu tutmuşken de ilk olarak ona mesaj atıp o günü anlatmıştım.


Ah Şu Gençler: 1. Perde Kapanış Sahnesi


Sevdiğim kişi hayır da dese, parasız da olsam, provalar yorucu ve yoğun da olsa, yine de genel olarak çok mutlu bir yıldı, hayatımın bir dönemiydi. Bazen düşünüyorum acaba bu üniversiteye gelerek yanlış mı yaptım diye? Çünkü eğitiminden memnun değilim, bölümümün yönetiminden memnun değilim, okul idaresinden bazı tabularından, kesin kararlarından memnun değilim ve kimseye önermiyorum. Soruyorum kendime acaba yanlış mı yaptım diye. Ama nedense bir türlü evet diyemiyorum kendime. 4 sene öncesine gitsem ve bunların yaşanacağını bilsem yine aynı seçimi yapardım herhalde.

2.sene ise üniversitedeki en kötü seneydi. 3de biraz toparlanmıştım. Bu sene ise gayet iyi gidiyor ama çok hızlı gidiyor...

4 Mart 2012 Pazar

Kendin Pişir Kendin Ye Arkadaş!

Aslında ben bu tarz şeyleri blogda yazmadım bugüne kadar. Ama bunu yazsam iyi olacak galiba :D

Şimdi benim canım ne zamandır mangal yakmak ya da kendin pişir kendin ye tarzda bir yere gitmek istiyordu. Çarşamba sabahı, Kayışdağı'nda ikamet eden bir arkadaşımla bunu konuştuk. Kendisi de şu sıralar böyle bir şeyi yapmayı çok istediğini söyledi. Ama bir ortak arkadaşımız ( hatta bizi tanıştıran arkadaşımız ) bu ayın sonuna kadar müsait olamayacağından ötürü, onun müsait olacağı bir sonraki ayı bekleme kararı aldık.

Öğle saatlerinde bölümdeki arkadaşlarla, " havalar ısınsın da bir, ya mangal yakalım ya da kendin pişir kendin ye modunda bir mekana gidelim " diye konuşuverdik. Ee aynı günde iki farklı insanla aynı muhabbeti yapınca benim canım iyice istemeye başladı. İçimden " ben bekleyemem havaların ısınmasını " deyip durdum. Akşam eve geldim, sabah muhabbet ettiğim arkadaşımla tekrar konuştum, onunla fırsat sitelerinden indirimli, kampanyada bir kendin pişir kendin ye restoranının menüsü var mı diye bakındık. Ama tüm bunlar olurken, 1-2 gün önce, ilkokul arkadaşlarımla buluşmak için cuma günü müsait olduğumu buluşmak istediğimi söylemiştim. Biz böylece kendin pişir kendin ye muhabbeti yaparken, ilkokul arkadaşım bana mesaj atıp buluşma yer ve saatini söyledi. Ben nereye gidiceğiz diye sorduğumda ise kendin pişir kendin ye bir mekana gidiceğiz dedi :D

Tam " Allah'tan başka bir şey isteseydim " durumu yani :D Cuma akşamı da buluştuk, önce bir cafede arkadaşların gelmesini bekledik sonra güzel bir mekanda, mangal başında etlerin pişmesini sabırsızca bekledik ve daha sonra da doya doya, şişene kadar yedik :D Afiyet olsun bize...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...