25 Ocak 2017 Çarşamba

Yıllar sonra... Merhaba...

İyi geceler herkese. Uzun zamandır yoktum buralarda. Bir süredir tekrar yazmaya başlamak istiyorum ama bir türlü vakit bulamıyorum ya da ne yazacağıma karar veremiyorum. Ama artık yazma zamanı geldi.

Az önce dinlediğim (son zamanlarda sık dinlediğim) bir şarkıyı paylaşarak başlamak istiyorum.



İzi bile yok dünyada,
Onu aramak beyhude.
Ne gezersin bu ovada,
Bu mezarda bir garip var.

İşte beni etkileyen sözler. Neden diye soracak olursanız sanırım ben de bir gün mezara girdikten sonra arkamda bir iz bile bırakmayacağım. Bu iz nedir, neyin nesidir, nasıl bir şeydir? Açıkçası ben de bilmiyorum.

Sonra?

3 yılı aşkın bir süredir mutlu bir ilişkim var. Allah kısmet ederse bu ilişkimizin evlilikle devam edecek ve dünyalar tatlısı bir hayat arkadaşına sahip olacağım.

Sonra?

Mümkünse hiçbir şekilde bana benzemeyecek bir çocuğumuz olacak (inşallah) Neden bana benzemesin istiyorum? 28 senede kendimi bir türlü sevemedim. Bana benzeyen birini de sevemem. O yüzden annesine benzesin. Kız olursa adı Duru, erkek olursa Umut Ozan olacak.

Sonra?

Doğanın kanunu işleyecek. Yaşlılık ve ölüm. Arkamda yetim çocuk(lar) ve dul bir kadın. Düşüncesi bile kötü. Ölmek değil kötü olan ya da ölümü düşünmek değil. Arkamda beni seven birilerini bırakmak. O zaman gelelim şu " iz bırakmak " konusuna. Hep birilerine katkım olsun istedim. Kendimden çok başkalarına yardım ettim. Kendime harcamadığım parayı başkalarına harcadım. Kendime almak isteyip de almadığım pek çok şeyi başkalarına aldım. Ne için? Ben de bilmiyorum. Çocuklara faydam dokunsun diye bazı STK'lara katıldım. Ne faydam dokundu? Açıkçası hiçbir faydamın dokunmadığını düşünüyorum. Kendine hayrı olmayan birinin çocuklara ne hayrı olacak değil mi? Bunu düşündüğüm için STK hayatıma ara verdim. Yani orada da bir izi'm yok. Ama söz, çok param olursa çeşme falan yaptıracağım mezarlıklara.

Sonra?

Yaşamın anlamını sorguladım. Herkesin doğmasında bir sebep var. Ben kendi adıma, kendi yaşamımın anlamını bir türlü bulamadım. Kitaplar falan okudum. Yaşamın anlamıyla ilgili. Cık, olmadı yine. Sıkıldım zaten hepsinden. Böyle kişisel gelişim kitaplarında şeyler yazar hani. " Kişisel misyon ve vizyonunuzu bulun/belirleyin " falan. Çok denedim ama ne misyonumu buldum ne vizyonumu. Bu sadece " sevdiğim kadınla evleneceğim, çocuk sahibi olacağım, iyi bir eş iyi bir baba olacağım " demek değil. Çok daha fazlası. Ama ben onu bir türlü bulamıyorum. Belki de insanın hayatta bırakacağı iz, kişisel misyon ve vizyonuyla ilgilidir. He bu arada Stratejik Planlama alanında kariyer hedefleyen(!) global şirketleri vizyonuna ulaştıracak ve stratejik amaçlarını başarılı bir şekilde yakalamalarını sağlayacak Üst Düzey Yönetici (!) olarak profesyonel hayatını taçlandırmak isteyen bir dallamayım! Nah olurum. Evet, bu hayalden başka bir şey değil benim için. Bu kadar hayalperest olduğumu bilmiyordum.

Sonra?

Neyse. Burada bitireyim. Kendime de " kardan adam olur, benden olmaz " gibi kötü bir espri yapayım. Hadi yukarıda şarkı paylaştım, aşağıda da sevdiğim bir şiirden bir parça paylaşayım, bu post böyle bitsin. Kalın sağlıcakla,,,

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.















29 Ağustos 2014 Cuma

Yoruldum.

Başlığı görüp kanmayın her ne kadar çok seviyor olsam da Sıla'nın Yoruldum şarkısıyla ilgili bir post değil bu.

Çooookkk sevdiğim (!) işimde bir haftayı daha bitiriyorum. Şimdi hesapladım da tam tamına 80 hafta olmuş. Vay be. Bu 80 hafta içerisinde en az 80 kere istifa etmeyi düşünmüşümdür herhalde. İşin asıl acı tarafı benim için en iyi ihtimalde bu işte çalışmaya 260 hafta ( 5 yıl ) daha devam edecek olmam.

14-15 aydır devam eden köklü, zor bir projemiz var. Ben projenin katılımcısıyken birden yöneticisi olarak buldum kendimi. Elimden geldiğince de yönetmeye çalıştım. Övünmek gibi olsun, hem Müdürümden, hem Üst'ümden, hem projenin diğer çalışanlarından hem de danışmanlardan en ufak bir olumsuz eleştiri bile almadım. Hepsi bu işi çok iyi yaptığımı söylediler ( sanırım bu postta daha güzel bir cümle yer almayacak ). Ancak ben artık ÇOK YORULDUM!!! Düzensizlik, inançsızlık, insanların çalışmak istememesi, kaytarmaya bakması, disiplinsizlik ve her şeyden önemlisi danışmanların ekstra yetersizliği ve bizi yoluncak kaz olarak görmesi beni çok yordu. Uykularım kaçtı, nefes ritmim bozuldu, gözlerim bozuldu, vücut direncim azaldı vs bir sürü olumsuz şey yaşadım. Her şeye rağmen olumlu düşünmeye çalıştım ama OLMADI! ( Benim için en iyi ihtimal bu şirkette 5 sene daha kalmak iken nasıl olumlu olabilirim ki? )

Bu kadar ya. Bu postu yazmaya başlarken kafamda çok şey vardı. Çok uzun bir post olacaktı ama sanırım yazmak iyi geldi. O yüzden burada bırakıyorum.

Bye...

5 Şubat 2014 Çarşamba

Yazayım bir şeyler...

Fark ettim ki bir süredir yazmıyorum. Aslında içimden eskisi kadar gelmiyor yazmak. Vakit mi bulamıyorum? Cık, sanmıyorum. Aslında var vaktim. Ama son zamanlarda " zaman yönetimi " konusunda çok da programlı olamıyorum. Sanırım bu kitabı okumam, benimsemem ve uygulamam lazım Önemli İşlere Öncelik. Neden başka bir kitap değil de bu derseniz, bilgisine ve tecrübesine çok güvendiğim çok da sevdiğim bir arkadaşımın, sevgili İpek Özel'in tavsiyesi buydu. Henüz okumadım ama o tavsiye ettiyse bir bildiği vardır deyip ben de herkese tavsiye ediyorum :)

Kitap demişken, evde okumamı bekleyen 20 tane kitap var. Umarım kısa sürede hepsini okuyabilirim. Şu sıralar Ahmet Ümit'in son kitabı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'ni okuyorum. İstanbul Hatırası'ydı Ahmet Ümit ile tanışmama vesile olan. Hala hayatımdaki en güzel kitaplardan biridir. İlk 3'ün içindedir. Şiddetle herkese tavsiye ederim.

İş durumlarından bahsedeyim biraz. İyi gelişmeler var. Yani en azından artık iyice öğrendim ( 1 sene oldu öğreneyim değil mi? ) Ama hala farklı bir kurum farklı bir sektör isteğim devam ediyor. Aslında bunun her zaman olması gerektiğini düşünüyorum. Hep daha iyisini istemeli bence insan.

2013 biterken bir post yazmamışım. 2013 postlarım da genelde hayatımdaki olumlu gelişmelerden önce yazılmış. Biraz karamsar gibi. Ya da belki doğru kelime değildir karamsar, mutsuz deyip geçelim. Ama şimdi mutluyum. Daha doğrusu 2013'ün son ayından itibaren mutluyum.

Sevgili arkadaşım İpek, benden 2013 biterken, 2013'ün nasıl geçtiğini anlatan bir mail istemişti. Ben de hazırlayıp yollamıştım. 2013'teki iyi ve kötü gelişmeleri yazmıştım. Buraya kötülerden bahsetmeyeceğim. İyileri alalım sadece.

Her şeyden önce bir işim olduğu için mutlu olduğumu ve bu işe de 2013 Ocak ayında başladığım için 2013'ün bana ilk kıyağının bu olduğunu söylemiştim. Arada bir kaç aylık boşluk var. Olumlu bir gelişme yok yani. Sonra birden bir mail geldi. Cevap yazdım, sonra başka bir mail derkeeeennn, bugün sevgili İpek Özel benim için çok değerli bir arkadaş oldu. İyi ki varsın arkadaşım. 2013'te bir kazanım daha.

Sonra... Uzun zamandır kafamda olan ama bir türlü vakit ayıramadığım ( yine zaman yönetimi ) bir konu vardı. TEGV. Sonunda vakit ayırabildim ve katıldım TEGV'e. Çok da iyi yaptım. Çocukların cıvıltısı çok iyi geldi. Enerjileri benim de enerjimi yükseltti. İlk dönem Matematik ve Satranç dersleri verdim. Satranç da biraz zorlandım ama Matematik daha kolay geçti. 2013'te bir kazanım daha.

Kendisi söyledi benim gönüllü eğitimim ( TEGV'deki ilk günüm ) 6 Ekim 2013. Öncesine kadar birbirimizi görmedik. O gün birisiyle tanıştım. Hiç kafamda yoktu böyle bir şey. En azından TEGV içinde. Çok da uzun sayılmayacak bir sürede kaynaştık. Ortak zevklerimiz olduğunu fark ettik. Her gün konuşmaya başladık. Sonra bir hafta geldi 3 gün üst üste birlikte vakit geçirdik. Çok güzel üç gün. Bir sonraki hafta bu tek güne düştü. Ben de haliyle üzüldüm. Ama o gün benim için güzel bir süpriz yaptı. Doğum günümü erken kutladı. Aldığı hediyeler de pasta da çok güzeldi. O gün onunla olmak bir başka güzeldi. Benim doğum günümden 5 gün önceydi aslında. Ben şakayla çok takılmıştım " erken kutlayabilirsin " diye :) O da kutladı

5 gün sonrası. 19.12.2013. Doğum günüm. Aslında ondan bir süpriz daha bekliyordum. Ve beni yanıltmadı. Ben işten çıkmıştım servisteydim. Beni aradı ve evime yakın bir yerde beni beklediğini söyledi. Çok mutlu oldum. Hayatımdaki en mutlu doğum günüydü. Beraber yemek yedik. Sonra yine pasta. Ve o günün devamında birbirimizden hoşlandığımızı söyledik. İyi-kötü konuşarak geçti 5 gün. 24.12.2013 tarihinde ise beraber oyun izledik. Her ne kadar oyunu ikimiz de beğenmemiş olsak da beraber olmak çok güzeldi. Onun elini tutmak, uyumadan önce ona " İyi geceler sevgilim " diye mesaj atıp aynı karşılığı almak çok güzeldi. 2013'ün son ve en büyük artısıydı. Hayatıma çok iyi ve çok tatlı bir kadın girmişti.

Velhasıl kelam 6 haftadır bir ilişkim var. İlk günler tartışmalarla doluydu. Ama normal olan da bu değil midir? Şimdi biraz daha duruldu tartışmalarımız. Ama onunla tartışmak bile güzel. Onunla konuşmak, onunla olmak, bir yerlere gitmek, bir şeyler yapmak, yemek, içmek... İçinde olduğu her an, her yer çok güzel. Benim için tek başına bir " mutluluk sebebi "

Bu postun son sözü de: İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın tatlı sevgilim.

17 Eylül 2013 Salı

Çok Özledim...

Bir mum yaktığım o akşam seni andım
Korkuyu savdığım her anı hatırladım
Gittiğin günden şimdiye her şey aynı sadece
Çok özledim her kahraman gibi erken gittin

Gördüğüm en son ışık parıltı sendin
Hep parladın
Dinlendiğin o sarmaşık sonra soldu
Hep uçtun ateşe yakın

Bir kayık iki kürek
Ay parlak asil yürek
Biraz rakı biraz azık
Belki hayat bu demek

Göçtüğün gün ben
Tesadüfen düşümde gördüm veda ederken
Çok özledim her kahraman gibi erken gittin

Gördüğüm en son ışık parıltı sendin
Hep parladın
Dinlendiğin o sarmaşık sonra soldu

Hep uçtun ateşe yakın

10 Eylül 2013 Salı

Yazsam...

Yazsam tesiri yok,
Sussam gönül razı değil...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Yorgun

Düşe kalka çıktiım ben bu yokuşu
Yalvardım benimle gelen olmadı
kaç kere yıkılıp düştüm yerlere
yalvardım elimden tutan olmadı

Söylenecek gibi değil dostlarım
bu yüzden suskunum bu yüzden durgun
neler çektim neler neler dostlarım
bu yüzden mutsuzum bu yüzden yorgun

Yorgun yorgunum yorgun yorgunum
Yorgun yorgunum yorgun yorgun

Yeter artık diye diye inledim
haykırdım sesimi duyan olmadı
yıllarca acıyla dertle savaştım
halin nedir diye soran olmadı

Söylenecek gibi değil dostlarım
bu yüzden suskunum bu yüzden durgun
neler çektim neler neler dostlarım
bu yüzden mutsuzum bu yüzden yorgun

Yorgun yorgunum yorgun yorgunum
Yorgun yorgunum yorgun yorgun

Aşkname...

Bütün iyi dilekler ve selamlardan sonra... 

Dilenciden sultana, köleden efendiye 

Hânım hey! .. 

Sen ki muhabbet gülistanıma revnak bağışlayanım, efendimsin, 

Sen ki arzum, emelim, hicranım ve elemimsin, 

Ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı artık. Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde sıhhatteyim. Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin. 'Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı? ' diyorum ona, hasbıhal ediyorum; 'Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, sofaca mıdır İstanbullar sultanı bugün? ' diye tekrar soruyorum. 'Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı? ' diye sitem ediyorum bazen... Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum. Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tövbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...