28 Eylül 2011 Çarşamba

Bilinmeye Yapılan Yolculuk / II

3 ay sonra...

Aylar önce Kırım Limanı'na varmıştı Genç. Yatını orada bırakıp Ukrayna üzerinden önce Rusya'ya, buradan da Tibet'e geçmişti. Tibet'te belki de ebediyen kalabilirdi. Öğrencilik yıllarındayken bir arkadaşıyla beraber buralara gelmenin hayalini kurmuştu hep. Ama hiç fırsatı olmamıştı. Ne kendisinin, ne de arkadaşının. Şimdi o, bu hayalini gerçekleştirdiği için mutluydu.

Burada çok iyi ve çok bilge insanlarla tanıştı. Hepsinden bir şeyler öğrenmeye niyetliydi. Bir kaç günlük dinlenmenin ardından merdivenleri çıkmak için yola koyuldu. Ama bir şey hep geri itiyordu onu. Hayalini gerçekleştirmesine az kalmıştı hemde çok az. Ama bir şey hep geri itiyordu onu. Ayakları geri geriye gitmeye başlamıştı gencin.


  " Geri dön! "

O da neydi? Kim vardı orada?.. Bölge halkının sakinleri. Ama kimsenin Türkçe bilmediğine emindi genç. Ya da Türkçe değil miydi yoksa gelen ses? Hangi dilde seslenilmişti ona? Genç birden aşırı bir heyecana kapıldı. Kalp atışlarının hızlandığını hissedebiliyordu. Dinlemedi kalp atışlarının sesini, kapadı gözlerini ve merdivenlere doğru koşar adım yürümeye başladı.

4 ay sonra...

Genç en büyük hayallerinden birini gerçekleştirdikten sonra Tibet'ten ayrılmayı düşünmüştü. Nereye gideceğine karar veremiyordu. Yatını Kırım Limanı'nda bırakmak istemiyordu. Bir süre daha Tibet'te kaldıktan sonra oraya gitti. Tekrar Karadeniz'e açıldı. Boğazlardan geçerek Akdeniz'e, oradan da Atlantik'e açılabilirdi. Akdeniz üzerinden gemiyle İtalya'ya, Atlantik üzerinden de yine gemiyle Meksika'ya gitmek de çocukluk yıllarından beri istediği yolculuklar arasında yer alıyordu. Bunu yapabilirdi. Ama Boğazlar'a girmeye cesareti yoktu. İstanbul'dan geçerken, eşsiz büyüsüne kapılıp tekrar şehrine dönmek isteyebilirdi. Ama genç iradesine güvenerek, böyle bir şeyi ne kadar istese de bir günlüğüne bile yapmamaya yemin ederek Boğazlardan Akdeniz'e açılmaya karar verdi ve rotasını bu şekilde belirledi.



Eşya dolabını karıştırırken Şiir Defteri'ni buldu genç. Bu defterin farklı bir anısı vardı. Defterin her sol sayfasında gencin yazdığı şiirler bulunurdu. Sağ sayfasına ise genç sevdiği şairlerin sevdiği şiirlerini yazardı. Ve ona bu defteri bu şekilde kullanmasını söyleyip hediye eden kişi ilk ve tek karşılıksız aşkıydı. Bu bir doğum günü hediyesiydi. Arkadaşı-aşkı gencin yazdığı şiirleri çok severdi ve ikisinin de en çok beğendikleri şairler ortaktı: Nazım Hikmet, Can Yücel. Bunlara ek olarak Ömer Hayyam, Özdemir Asaf, Ahmet Hamdi Tampınar...

İlk sayfada 4 dizelik bir şiirini gördü genç. Bütün sol sayfalardaki şiirler gibi bu da ilk aşkı için yazılmıştı:

  " Gözlerim gülüşünü görmek,
     Kulaklarım sesini duymak için.
     Seni görmedikçe gözlerim kör,
     Sesini duymadıkça kulaklarım sağır... " 


Bu şiir onun için yazdığı ilk şiirdi. Bocaladığı zamanlardı. Arkadaş olarak kalmayı beceremediği ama aşkının peşinden koşmaya da cesaret edemediği zamanlardı. Bu şiir aşkına, artık bir şey hissetmediği yalanını söylemeden bir kaç gün önce yazılmıştı. Genç, aşkını artık kendisine karşı bir şey hissetmediğine ikna etnikten kısa bir süre sonra aslında eskisi gibi arkadaş olarak kaldıkları yerden devam edebilmişlerdi. Bir kaç ay geçtikten sonra da eskisinden daha samimi iki arkadaş olmuşlardı. Bu süreçte ikisinin de farklı insanlarla ilişkileri olmuştu. Genç mutluydu, gerçekten unuttuğunu sanıyordu. Ama düzeysiz her ilişkisinin bitmesinin ardından aklına hep biten ilişkisi yada eski sevgilileri değil de ilk aşkı geliyordu. Genç biriyle birlikteyken beynini ondan arındırabiliyordu ama her yalnız kaldığınla eski zaafı tekrar su yüzüne çıkıyordu.

Genç defterin sağ tarafına baktı. Özdemir Asaf'tan iki dizelik bir şiir vardı:

  Beni öyle bir yalana inandır ki
  Ömrümce sürsün doğruluğu...

Doğru olması gerekmezdi. İlk aşkının ondan hoşlandığını yada hislerine karşılık vereceğini duymayı çok isterdi. Doğru olması gerekmezdi...

Son sayfasına baktı defterin. Yazdığı son şiiri gördü. Bu şiiri ilk aşkını uzun sayılabilecek bir süredir görmediği bir zamanda yazmıştı.

  " Seni yaşamak istiyorum, yaşıyorum ama sensiz
    Seninle ölmek istiyorum, ölüyorum ama sensiz
    Ömrüm oldukça seninle yaşamak, 
    Ömrüm bitince, ellerinde ölmek... "     


Sağ tarafa baktı tekrar. Aynı zamanda bu deftere yazılan son şiir. Nazım Hikmet'ten:

  Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
  Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim!

Sahi ya genç kimden gitmişti? Kaçabilmiş miydi kendinden? Kendi geçmişinden?..

Genç bıraktı defteri. Bir-den ilk aşkına verdiği ama tut(a)madığı bir sözünü hatırladı. Bu defter bittiği zaman hem kendi şiirlerini hemde sevdiği şiirleri içeren bu defteri okuması için arkadaşı-aşkına verecekti. Sahi üstünden bu kadar zaman geçmesine rağmen neden bu sözünü tutmamıştı? Şimdi hatırladı. Bu defter dolmadan önce aşkı-arkadaşı bir başkasıyla evlenmişti. Evet sebep buydu. Ama şimdi bekardı. Evliliğini yürütememiş sadece 14 ay evli kalmıştı. Bu biten evliliğin ardından bir süre İstanbul'dan uzaklaşmıştı arkadaşı-aşkı. Ama İstanbul'a döndükten sonra daha sık görüşmeye başlamışlardı. Bu zamanlarda şiir yazmaya ara vermişti genç. Yoğun iş hayatı onu fazlasıyla yoruyordu ve o en ufak bir fırsatta ilk aşkını görmenin yollarını arıyordu.

Gencin en son ilişkisi, ilk aşkı evlendikten 2 ay sonra başlamıştı. Yolunda gibi gözüken bu ilişkisi de yoğun iş hayatı nedeniyle bitmek zorunda kaldı. Sadece 7 hafta sürmüştü. Ve genç artık bir daha bir ilişki aramamaya yemin etmişti. Ömrünün sonuna kadar yalnız yaşayacak ve yalnız ölecekti.

1 ay sonra...

Genç İstanbul Boğazı'na yaklaşmıştı. Elinde ilk aşkının ilk hediyesi olan şiir defteri. Aklında ona verdiği söz... Genç Ege'ye doğru devam etmek istemedi. Yaklaşık bir sene önce verdiği karardan döndü. Daha fazla dayanamadı ilk aşkından ayrı kalmaya, İstanbul'undan uzakta yaşamaya...

İstinye Marina'ya demirledi yatını. Bu şehre ayak basar basmaz içine mutluluk ve huzur dolduğunu hissetti. Yatından aldığı tek eşyası şiir defteriydi gencin. İlk işi de kendine bir cep telefonu ve yeni bir hat almak oldu. Ezbere bildiği tek bir numara vardı. Ezbere bildiği ve unutmadığı. O numarayı çevirdi:

-Alo?

-Selam, benim.

-Haha! Haklı çıktım bak. Bu sefer şaşırtamadın beni. Ne kadar oldu sen gideli? Anca 1 sene falan dayanabildin değil mi?

-Aşağı yukarı. Sen nasılsın?

-İyi değilim. İstanbul'da mısın sen?

-Evet. Neyin var? Neden iyi değilsin?

-Boşver telde konuşmayı. Evdeyim ben. Hadi gel, bekliyorum. Uğrayacak bir yerin yada bir işin yoksa tabi?

-Hayır, yok. Geliyorum.

Telefonda arkadaşı-aşkının sesi hasta gibi geliyordu. Genç panikledi. Ve hemen ilk aşkının Cankurtaran'daki evine gitti. ( elinde şiir defteriyle birlikte )

- Hoş geldin. Hem şehrine, hem evime hoş geldin. ( gence sarılıp onu öperek söyler bunları )

- Hoş buldum. Haklı çıktın, daha fazla dayanamadım. Gittiğim her yere, gittiğim ilk gün " ömrümün sonuna kadar burada yaşayabilirim " dedim. Ama hiçbir yerde kalıcı olamadım. Yaşayamadım.

- Çocukken hep " her yeri gezeceğim, dünyanın her yerinde yaşayabilecek konuma geleceğim ama sadece İstanbul'da yaşayacağım ve burada öleceğim " derdin.

- Zaten sırf bu sözümü yememek için döndüm. ( gencin bu itirafıyla karşılıklı gülerler ) Neyin var? N'oldu sana?

-Sen bir yıldır sakal traşı olmadın mı yoksa? Sakalların çok uzamış en yakın zamanda kes onları.

- Tamam keserim. Sen benim sakallarımı bırak da sana noldu onu anlat.

- İşten kovuldum. Ha bide kalp damarlarımda tıkanıklık varmış. Hafife alınmayacak seviyede imiş. Bir de sigarayı ve alkolü bırakmam lazımmış. Mış ta mış! Sen söyle Allah aşkına, hem böyle kötü haberler veriyorlar-ki işten kovulmamı da ekle bu kötü haberlere- hem de sigaradan alkolden uzak durmamı söylüyorlar. Var mı böyle bir dünya? Hem devlet hastanesine gitmem ben. Özele verecek paramda yok. Eğ...

- Kalk ayağa. Gidiyoruz.

- Nereye?

- Hastaneye. Merak etme devlet hastanesine değil. Tedavi olacaksın. Masraflarını ben karşılayacağım. Sigaranı da alkolünü de içeceksin. Beraber içeceğiz hemde. Ve ben bunları ikinci kez söylemeyeceğim!

2 ay sonra...


  " Duyma sakın bunları sen,
    Seni sevdiğimi haykırıyorum tüm dünyaya.
    Sakın bunları duyma sen.
    Bilmemelisin sensiz bir hiç olduğumu
    Duymamalısın bu haykırışlarımı
    Görmemelisin ağladığımı...  "


- Vaaaaavvvvvv. Bunca zaman sakladın benden bu şiirleri. Unutmuşum ben bu defteri. Defter bitmiş, biteli yıllar olmuş sen bana daha yeni gösteriyorsun. Pislik. Alacağın olsun. Hıh!

- Ne yalan söyleyeyim işlere o kadar dalmıştım ki... O kadar çok şey unutmuşum ki...

Genç sözünü tutmuş, ilk aşkının tedavi masraflarını karşılamıştı. Aşkı-arkadaşı şimdi daha sağlıklıydı. Gerçi ikisi de hala işsizdi. ( Genç artık çalışmak istemiyordu. Geçimini sağlayabilecek kadar parası vardı. Tekrar yoğun iş temposunu kaldıramazdı. İlk aşkının da çalışmasını istemiyordu. Ona bu günlerde kendisi bakıyor ve bunu yapmaktan mutluluk duyuyordu. Ona ebediyen bakabilirdi.) Gün boyu sokaklarda dolaşıp fotoğraf çekiyorlardı. Çektikleri fotoğrafları dergilere gönderip yayınlanmalarını bekliyorlardı. Genç söyleyememişti içindekileri. Ona hala aşık olduğunu, onu hiç unutmadığını söyleyememişti. Ama bu günlerde mutluydu. Sürekli birlikte vakit geçiriyorlar ve fotoğraf çekmek gibi çok keyifli bir iş yapıyorlardı. İkisi de mutluydu...


 

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...