15 Şubat 2012 Çarşamba

Garcia'ya Mektup

1904 Rus-Japon harbinden önceydi. Amerikan gazetelerinin birinde "Garcia'ya Götürülecek Mektup" başlıklı bir yazı çıktı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat bu kısa yazının anlattığı gerçekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin, daha özlü idi. Yazı tesadüfen Çarlık Rusya'sının Demiryolları Nazırı'nın eline geçti. Nazır, bütün memurlarının bu yazının kopyasını yanlarında taşımasını sağladı. O sırada Rus-Japon savaşı başladı. Japonlar esir ettikleri Rus demir yolları mensuplarının hepsinin üzerinde bu yazıyı görerek meraka düştüler. Japon Maarif Nezareti bu yazıyı inceledikten sonra birer nüshasının bütün Japon yurttaşlarının okuyup yanlarında taşımalarını emretti. Bu yazı şimdi Birleşik Amerika'da bütün kara ve deniz kuvvetleri mensuplarına ve izcilere verilmektedir. Bu bir gelenek olmuştur. Amerika Kurtuluş Savaşı'nın bir safhasında İspanya Sömürge Ordusunu tecrit edebilmek için Kübalı General Garcia'nın ordusuna talimat göndermek icabetti. Cumhurbaşkanı Mc Kinley, General Garcia'ya bir mektup yazdı. Mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu. Başkomutanlık Karargahında Garcia hakkında bilgi yoktu. Neredeydi? Nasıl gidilirdi? Hepsi meçhuldü. Mektubu götürmeye Teğmen Rowan görevlendirildi. Teğmen Rowan mektubu aldı, torbasına koydu, gitti, döndü ve tekmilini verdi. Garcia talimata uyacaktı. Teğmen Rowan mektubu alınca: "Bu Garcia da kimdir? Nerede bulunuyor? Oraya nasıl gidilir? Atla mı, trenle mi? Harcırahımı kim verecek? Arkadaşım Thomas ata daha iyi biner, onu gönderseniz daha iyi olmaz mıydı? Eşim biraz rahatsız, hem bu hafta izin sırasındaydım" demedi. Benim burada anlatmak istediğim, Teğmen Rowan'ın dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmasının, ormanlara dalarak üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamlamasının, dağlarda ve ormanlarda Garcia'yı bulmasının hikayesi değildir. Burada anlatmak istediğim husus, bu adamın kişiliğinin her okula örnek insan olarak tanıtılmasının gerekliliğidir. Dünyanın her yerinde, Allah'ın her günü, milyonlarca yöneticinin Garcia'ya gönderilecek mektubu vardır.  Öte yandan, gençlerin muhtaç oldukları bilgiler sadece bir dizi teoriler değildir. Kendilerinden istenen vazifeleri kendi iradeleriyle sonuçlandırma idrakine ve eğitimine de sahip olmalarıdır. Bugün en çok muhtaç olduğumuz budur. Hizmette fertlerin ilgisizliği ve bilgisizliği, toplumları ve örgütleri felç eder. Hizmetin çarkı dönerken, çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan bilinmesi için zaman yoktur. Yeniden eğitim yapmak gerekir. Öte yandan hizmet devamlı akmaktadır ve sürekli işlerlik içinde olmak zorundadır. Çarkın bir dişi kendi işini hiçbir nedenle durdurmaya yetkili değildir. Bu takdirde hizmet durur.

Bir defasında her yönetici gibi öylesine meşgul iken odama giren bir memur bana: "Efendim siz, birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini terfi ettirdiniz. Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiçbir fark yok. Öğrenimimiz de aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Beni hala terfi ettirmiyorsunuz." dedi. Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım.
                 
"-Sokakta gürültü var. Duyuyor musunuz? Nedir acaba?"
"-Gidip sorayım efendim" diye memur can sıkıntısı ile cevap verdi. Biraz sonra döndü.
"-Bir arabaymış efendim..."
"-Yükü neymiş?" diye sordum.
"-Gidip bakayım efendim..."
  Biraz sonra döndü.
"-Arabanın yükü bir sürü çuval efendim."
"-Çuvallarda ne varmış?"
"-Gidip bakayım efendim."
  Biraz sonra döndü.
"-Çuvallarda çimento varmış efendim..."
"-Nereye gidiyormuş bu araba?" 
"-Gidip bakayım efendim."
Biraz sonra dönüp cevap verdi.
"-X ve Y inşaat şirketinin şantiyesine gidiyormuş efendim..."
"-Çok güzel.." dedim. "Şimdi bana terfi eden arkadaşını çağırır mısınız lütfen? Hani haksız yere terfi eden arkadaşınızı." Beriki geldi. Ben mırıldandım:
                 
"-Sokakta bir takım gürültüler oluyor nedir acaba?"
"Gidip bakayım efendim." Döndüğü zaman şöyle cevap verdi:
"-Kırk çuval Portland çimentosu yüklü araba. Çimentoları menşei New Orleans. X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş." Ve devam etti. "Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon çuvallarını istasyondan almış. Çuvallardan biri patladığı için şimdi
bunu değiştirmeye çalışıyorlar." 

Bu iki örnekten bir takım sonuçlar çıkarmak için bir takım yorumlar yapmaya hiç gerek yok. Dünyayı dolduran özel müesseselerle resmi dairelerdeki bütün memurları kendime düşman etmek niyetinde değilim. Bunlar belirli bir öğrenim döneminden sonra bir masanın başına kurularak hiçbir iş yapmadan devlet baba hesabına geçinip gitmeyi meşru bir hak saymakla zaten meşru olmayan bir iş yapmış olmuyorlar mı? Sabahtan akşama kadar sigara tüttürmek, kahve içmek, vergi yolu ile kendini besleyen halkı hırpalamak, sadist bir zevk uğruna en basit işlemleri bile karma karışık etmek, baştan savmak,istedikleri bir müracaatçıyı masadan masaya dolaştırmak, masadan masaya dolaşarak "Bugün git, yarın gel" teranesiyle hedefinden iyice uzaklaşan evrakı arşivin küflü derinliklerine gömmek. Ay sonunda alacakları paraya karşı yaptıkları iş bu ise şayet, hiç zahmet buyurmasınlar. Millet parası onlara helal olmayacaktır. 

Klemanso'nun meşhur sözü ne kadar güzel. "Bakanlık geç gelenlerle, erken gidenlerin karşılaştığı yerdir" demiş. Bakanlığı süresince de garip vakalara şahit olmuş ki bir çok vecize değerinde sözler söylemiş. 1906 yılında bir gün aklına esmiş. Emrindeki memurların durumunu şöyle bir yakından görmek istemiş. Odalardan birine girmiş, kimse yok.. İkincisine girmiş bomboş.. Üçüncü odada bir memur varmış.. O da uyuyormuş. Yanında bulunan daire müdürüne dönmüş:

"-Sakın uyandırmayın, yoksa oda o da çekip gider."

İşte böyle, uzun söze ve uzun izaha benim de, sizin de vaktiniz yoktur. İnsanlığın, Garcia'ya mektup götürecek teğmenlere ihtiyacı çoktur.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...