9 Şubat 2012 Perşembe

Gıcık...

Tam olarak tarihi hatırlamıyorum ama büyük bir ihtimalle Mart 2009 günlerinde, tiyatro provasından çıkmış eve gitmek için Yenibosna durağından Aksaray-Havalimanı metrosuna binmiştim. Benimle beraber kulüpten bir kaç arkadaşım ve onların yanında da bir kaç arkadaşları vardı. Gıcık kod adlı şahısta bunlardan biriydi. Ortak arkadaşlarımızdan birine " takılmam " sonucu o savunmaya geçti. Bu muhabbetten sonra da aramızda düzgün bir muhabbet olmadı, hep gıcıklıklar yaptık birbirimize.

Sene bitti, ben liseden bir arkadaşıma aşık oldum ( aslında sene bitmeden, ama bunu sene bittikten sonra paylaştım gıcıkla ) sağ olsun bu gıcık kod adlı şahısta pek ilgili ve destekçi göründü bana. Ben duygusala bağladığımda çekilmez oluyorum malesef. Ama bu gıcık bayağı bayağı çekti, dinledi. Tabii bu süre zarfında ortak arkadaşlarımızın çoğu benim o gıcığa aşık olduğumu düşünüyormuş, benim haberim yok!

Benim bu şahsı bir tiyatro oyununa götürme sözüm vardı. Bir kaç sefer niyetlendik olmadı. Bilet bulduk ama o gün benim doğum günüme denk geldi. Doğum günlerimde ekstra kutlamalar yapan biri olmadığım için ben sorun etmedim, o da etmedi. Taksimde buluştuk. O gıcık beni 40 dk bekletti. O güne kadar hayatımda hiç kimseyi o kadar uzun süre beklememiştim. Sinir küpüne döndüm desem yeridir. Neyse geldi hanımefendi, onu görünce kızgınlığım geçti nedense, kızamadım. Sonra kendisine, affedersiniz, kokoreç ısmarlama sözüm de vardı. Aldım götürdüm Şampiyona. Karnımızı doyurduktan sonra girdik oyuna. Çok beğendi oyunu. Sonrasında Özsüt'e tatlı yemeğe gittik. Orada bana süpriz yapıp, sevdiğim bir pastanın üzerinde bir mumla gelmesini söylemiş. Ben ise tam bir öküzlük yapıp, konuşurken teşekkür falan ederken farkında olmadan mumu söndürdüm. Daha sonra da onun önünde duran Özsüt Tatlısı'nın tadını çok merak ettiğim için pastayı ona verip tatlıyı ben almıştım :D Günün devamında da ortak bir arkadaşımız bu gıcığı evine beklediği için erkenden kalkmak zorunda kalmıştık. Kısaca anlattığım bugün nedendir bilmem ama hala hayatımın en mutlu günü.

Ondan sonraki süreçte bu gıcıkla daha da yakınlaştık. Ben sık sık onu düşünmeye başladım. Okulda onu görmediğim günler benim için iyi geçmiyordu. Gözlerim sürekli onu arıyordu. Ve daha sonra kendisine aşık olduğumu anladım. Karşılıksız çıktı. Bu gıcık ilk başta inanmadı. Ama daha sonra inandı. İlk günlerde de aslında hiçbir şey olmamış gibi davranabildik. Arkadaşça devam edebildik. Zaten tiyatro kulübünde beraberdik. Birlikte vakit geçirmelerimiz ilk başta azalmadı, ben zaten onun " peşinde koşuyor " değildim. Gündeme getirmiyordum aramızda muhabbeti olmuyordu. Ama yavaş yavaş uzaklaşmaya başladık. İletişimimiz azalmaya başladı. Provalar dışında görüşemez olduk. Provalar bittikten sonra da pek görüşemez olduk. Bu böyle devam ederken iyice koptuk desem yeridir.

Bir sene böyle geçti. Eskiye dair bir yara, bir iz kalmadı kimsede. Herkes kendi yolunu çizdi. Benim bir ilişkim oldu, onun da. Hatta Gençlik Kulübü adında bir kulüp kurduk 5 arkadaş. İkimiz de bu 5linin içindeydik. Ancak kulübü faaliyete geçiremedik. Zamanla daha az görüşür olduk. Birbirimizi gördüğümüzde yolumuzu değiştirir olduk. Okula geldiği zamanlar aklına gelen ilk kişinin ben olduğumu, en çok görmek istediğini kişinin ben olduğumu, hiçbir zaman beni " silemeyeceğini " ve benim gözünün bebeği olduğumu söyleyen bu dost, gün geldi yüzüme bakmadı. Günler geçtikçe benim ona olan arkadaşça hislerim bile yok oldu. Artık benim için arkadaş bile değildi. Tam kelimesi, benim için tek sıfatı " eski dost " olmuştu. O sene, sevgilisinin yanında bana  aldığı doğum günü hediyesini verirken içimden geldiği gibi teşekkür edememiştim. İçimde kalmıştı. Hala da edebilmiş değilim. Ancak bu sene doğum günümü mesajla bile, ya da Facebookta bile kutlamadı bu eski dost. 3 gün önceyse onun doğum günüydü. Mesaj atıp, kutladım.

2011, Haziran ayı itibariyle üniversiteden mezun oldu eski dostum. Ancak şanssızlığından, şu ana kadar ne iş bulabildi, ne de Master'a başlayabildi. Umarım en yakın zamanda hem istediği gibi bir iş bulur, hem de sağlam bir Master programına başlar. Neyse. İstanbul'da daha fazla boş kalamayacağı için bir başka ilde öğretmenlik yapan ağabeyinin yanına gitti. Gitmeden önce okula uğradı. Biraz oturduk, konuştuk. Kendisi çikolatayı çok severdi ( pek çok insan gibi ) bende sık sık çikolata alırdım ona. O gün kendisini bir başka arkadaşla birlikte bir kafede beklerken, içtiğim Türk Kahvesinin yanında gelen çikolatayı yememiştim, ona vermek için. Ancak uzun süre bekletince bende çikolatayı yemiştim. Daha sonra geldiğinde ona bunu söylediğimde benden çikolata istemişti. Almıştım, birlikte yemiştik. Dilimin ucuna geldi. Söyleyemedim. " Seni, eski gıcıklıklarımızı, gıcık arkadaşımı özledim " diyemedim. O an karşımda duran kıza karşı fazlasıyla nötr olmama rağmen, eski günleri özlediğimin farkına vardım. Ama diyemedim. Sadece " bir sıkıntın olursa, çekinme " diyebildim.

Bu sene doğum günümü kutlamadığı zaman, vay be dedim kendi kendime. Bana hayatımın en mutlu günlerini, en mutlu doğum gününü yaşatan kişi, sadece 2 sene sonra hiçbir şekilde kutlamıyor bile. Canın sağ olsun.

Ben kutladım doğum gününü. İyi dileklerimi ilettim. Bu postu yazmaya dün karar vermiş, bu sabah da yazmaya başlamıştım. Sanki hissetti, ya da doğum gününü kutladığım için teşekkür etmek istedi. Bugün beni aradı. Akşam üstü. Şaşırdım. Doğum günü muhabbeti olmadı aramızda. Napıyorsun, nasılsın, nasıl gidiyor hayat dersler vs vs... Yine dilimin ucuna geldi, ama yine diyemedim " özlemişim lan seni " diyemedim. Bir iki espri, havadan sudan bir iki soru falan filan. Teşekkür ettim aradığı için, " İstanbul'a gelirsen buluşalım " dedim. Genel olarak samimiyetsizce söylenmiş bir sözdü belki de. Tuhaf ki şuan bu sözüme nasıl cevap verdiğini hatırlamıyorum.

Buraya yazabiliyorum sadece. Eski günlerimizi özledim, seninle birbirimize yaptığımız gıcıklıkları özledim, gülen yüzünü, enerjik hallerini, renkli kişiliğinle çevrendeki herkesi neşelendirmeni özledim. Gıcık arkadaşımı özledim...

6 yorum:

deeptone dedi ki...

ya bence hiç görmemeli insan bi daha haber bile almamalı. unutmalı iyice. bi daa karşılaşmayı bile sevmem. içim ezilir ki.
:)

Sparrow dedi ki...

hiç görüşmemeye, iyice unutmaya katılıyorum Deeptone, ama bunu tam olarak yapamıyorsan ara ara görüşmektense sık sık görüşmeye çalışır mısın?

deeptone dedi ki...

yani ama seviyor musun.
o seni seviyor mu.

ikisinden biri değilse, herhalde yaklaşırsan üzülürsün sanırım.
:)

Sparrow dedi ki...

yanlış ifade etmişim kendimi. ben tamamen nötrüm. eminim o da nötr. ben sadece 3 sene önceki arkadaşlığımızı, 3 sene önceki arkadaşımı özlüyorum. ama zaten şuan ne ben 3 sene önceki benim, ne de o :)

Larien dedi ki...

Hem gıcık diyosun, hem eski dost. Fazlasıyla zıt bu kavramlar Sparrow önce bunları netleştir bence. Ayrıca bırak ya ne özlüyosun, çok vericisin, yeter iyi niyetin. Daha çok kırılmıyor musun böyle? Biraz umursamaz ol.

Tamam ben de kırmış olabilirim seni zaman zaman(!) ama beni umursa hep, gebertirim!

Sparrow dedi ki...

Larien, gıcık ve eski dost zıt kavramlar değiller. Birbirlerinden farklı kavramlar. " gıcık " o zamanlar birbirmize hitap ederken kullandığımız kelimeydi, şimdi ise eski dost.

Umursamaz olmak konusunda sana katılıyorum ama sanırım bunun dozunu ayarlayamam. Yani sadece birine veya birilerine karşı umursamaz, kalanları umursar olamam. Ya da her neyse.

P.S. Sen merak etme Larien, sen ne kadar kırarsan kır, seni umursamamazlık etmem. Alt tarafı senin de dediğin gibi " daha çok kırılırım " nolcak?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...