Daha önceki postlarımda da değindiğim gibi ben bu sene üniversiteden mezun oluyorum. Ve bundan ötürü de son derece mutsuzum. Bitmesin lan bu hayat! Üniversite öğrenciliği çok çok çok çok ( buraya daha çok " çok " koyacaktım ama okumaktan sıkılmayın diye burada kesiyorum ) güzelmiş! Böhüüüü, ıngaaaaaaa ve daha ne kadar ağlama tonu varsa, ondan işte. İstemiyorum arkadaş mezun olmak hem mezun olunca işsizler ordusunun sayısını artırmanın ne lüzmu var? Onların eleman eksiği olduğunu zannetmiyorum!
Mezuniyeti yaklaşan herkes gibi ben de " ne günlerimiz geçti be " diyorum. Hayatımın en mutlu günleri bu dönemde geçti. Aynı zamanda en sıkıntılı günleri de. 12-23 Aralık 2011 döneminde İMKB stajım olduğundan, okuluma gidemedim. Daha sonra okula ilk gittiğimde şunu fark ettim: Okulumun yolunu bile özlemişim!
Hiç iyi bir ruh halinde değilim. Kaçıncı sınıf oldun diyenlere kızıyorum resmen. Millet de uzadı, bitmiyor sanıyor. Keşke Çap falan yapsaydım da uzasaydı. Niye yapmadım ki anasını satıyım!
İlk yılım bildiğiniz " toy " dum resmen. Hocaların odalarına girer " napcaz ne etcez, akıl verin, bi bok bilmiyorum ben " modundaydım. Danışman hocam da şansıma benim girdiğim sene okula gelmişti. Beraber öğrendik İstanbul Kültür Üniversitesini. Ben ona bir şey sorduğumda " tam da adamına sordun " derdi hep.
Pek çok öğrenci kulübüne girdim hemencecik. Ama sadece Tiyatro Kulübü'nde aktif oldum. Hem de bayağı aktif. Çoğu provalarda yaşadıklarım aklımda. Zaten onları yazmaya kalkışsam 1907 ciltlik ansiklopedi olur ya, neyse. Kalasın teki olmama rağmen müzikalde sahneye bile çıktım. O müzikalin selam sahnesinde hayatımın en mutlu anını yaşamıştım. Hala da o andır unutamadığım, geri dönüp ebediyen yaşamak istediğim an. Tiyatro kulübünde dönen entrikalar, bir arkadaşımızın " benim olduğum her yerde dallas vardır " demesi, çarpık ilişkiler, tartışmalı provalar ama başarılı gösteriler, bölümüm içinde en kalabalık bölümde okumama rağmen bir tane arkadaşım olmaması, girmediğim derslerin notunu alacak bir kişi bile bulamamam, 3.61 ile başlayan dönem ortalamamın 2.66'ya düşmesi falan filan.
Tiyatro kulübünde tanıştığım ama oyun bittikten sonra yaptığımız Çanakkale gezisinde farkına vardığım bir kızdan hoşlanmaya başlamıştım. Arkadaşlarım zaten " Sparrow yaz bu kıza " deyip duruyorlardı. Ben de en sonunda yazmaya başlamıştım. Daha sonra kendisine karşı olan hislerimi açtım. İlk başta şaka yaptığımı düşündü ama daha sonra inandı ve kabul etti. Hafta sonu araya girdi. Hafta sonu biz görüşmedik. Pazartesi o evinden dışarı çıkmadı. Yine görüşemedik. Salı günü okula geldi. Biz birbirine son derece soğuk davranan iki insan modunda merdivenlere çömdük. Daha sonra da o şahıs " bizden sevgili olmaz biz arkadaş kalalım " dedi. Benim cevabım " bizden arkadaş da olmaz bence biz bir süre görüşmeyelim " diye oldu. Ve çıkmadık.
Neyse sallayalım bunu. Ama bu postu da burada bitireyim. Parça parça ünideki tatlı, tatsız anılarımı anlatacağım. Konuyla ilgili part part yazmaya devam edeceğim...
2 yorum:
Çalışmak okumaktan kat kat güzeldir. Sadece çalıştığın yerin biraz salaş olması lazım.
Ayrıca kendini geliştirme fırsatın olsa işsiz kalacağım diye korkun olmazdı. 4 sene yat ondan sonra mezun olunca işsiz olacağım de. Yanlış!
Son olarak "biz sadece arkadaşız" diyen kız tipinden her erkek gibi nefret etmişimdir.
StummScream, çok kişi tanıyorum kendini fazlasıyla geliştirmiş ama hala işsiz. Ayrıca benim derdim işsiz kalmak değil aslında hiçbir zaman işsiz kalma endişesi gütmedim çünkü ben ne iş olsa yaparım. Ama sırf işsiz kalmayayım diye sevmediğim, çalışırken zevk almadığım bir yerde işe başlamakta istemiyorum. Sırf bu yüzden uzun bir süre arayışta geçirebilirim.
Çalışmanın güzelliğini salaşlığa bağlamışsın istersen üni hayatını da çok salaşça yaşayabilirsin ve hiçbir iş ortamı daha salaş olamaz.
O kızlara ben de köküne kılım! Hele biriyle daha yeni tanışmışım gelip bana " seni hep bir kanka gibi gördüm " demişti ulan dur daha tanışalı bir hafta olmadı ne kankası :D
Yorum Gönder