28 Haziran 2011 Salı

Uykusuz Her Gece

Günlerden 28 haziran. Ben tatile gireli tam tamına 20 gün oluyor. Ve bu 20 günün neredeyse tamamına yakınında olduğu gibi bu gece de sabah ezanını duymaktayım ( şu an ). Uyku düzenim bozuldu daha az uyur oldum sanki. Ee tabi bazı günler 12 saat falan uyuduğum da olmadı değil. Ama bugün Temmuz ayı için bir staj teklifi aldım ve kabul ettim. Bu staj hayatımı bir aylığına da olsa düzene sokacak.



Son bir kaç gündür birini düşünüyorum. Daha önce hayatımdan çıkardığım birini. Neden bu kadar fazla düşünmeye başladım onu? Bilmiyorum. Bu kadar fazla düşünmem normal değil. Çok değil 3 ay önce iyi kötü görüşür konuşurduk. Ben ona sıkıntılarında destek olmaya çalışırdım. Beceremezdim orası ayrı. Elimden gelenler onu iyi etmeye, kendine getirmeye yetmiyordu ve bunu görmek beni fazlasıyla üzüyordu ama yine de deniyordum. Sonuçta bu kişinin üzüntüsü annesinin göğüs kanseri eşiğinde olması idi. Böyle bir durum söz konusu olduğunda kimse kolay kolay kendine gelemeyebilir. Ve benim destek olmaya çalıştığım şahıs bu durumun en başında pes etmişti. Daha teşhis bile konmadan kendini mağlup ilan etmişti.( yada bazı şeyler için bunu bahane etmişti. sanırım bu sorunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim.) Benim tatlı dilim onu mücadele etme konusunda ikna etmeye yetmedi. Kızmalarım, bağırmalarım, motive etmeye çalışmalarım hiçbir işe yaramadı. Ve bir gün bu şahıs benimle bağlantısını koparma kararı aldı. Çünkü bunalımdaydı ve ne zaman toparlanacağını bilemiyordu. Böyle bir durumda da en iyisinin yalnız kalmak olduğuna ( yada beni kendinden uzaklaştırmak olduğuna ) karar verdi. Ve kararını uyguladı. Saygı duydum. Hala da saygı duyuyorum. Ve neyseki yaklaşık 2 hafta önce annesinin biopsi sonuçları temiz çıktı ve kanser riski olmadığı görüldü. Tekrar geçmiş olsun hanfendi!

Şimdiki durum ne acaba onun hayatında genel olarak? Umarım mutludur. Facebook'dan fotoğraflarına bakıyorum. Saçlarını uzatmış ve çirkinleşmiş. Eğer olur da bir gün karşılaşırsam onunla sanırım ilk söyleyeceğim şey: " kendini neden çirkinleştiriyorsun? kısa kestir şu saçları " olacak.

Eğer hala 4 ay önceki kişiyse onunda nadiren olsa da az çok beni düşünme ihtimali yok değil. Ama hala o kişi mi değil mi bilmiyorum. İnsanların değişeceğine inanmazdım ben. Ama ben bile yaşadığım zorluklar karşısında kısa süreli değişimlere uğradım. Gerçi o zorlukları atlatınca tekrar eski halime döndüm hep ama bahsi geçen şahıs da bu değişimler ve eski hale dönmeler nasıl gerçekleşiyor bilmiyorum.

Asil biriydi diyebilirim, fedakar ve iyi niyetliydi. Onu uzun süre tanıma fırsatım olmadı. Ağustos 2010'da tanıştım, Nisan 2011'den sonra bir daha görmedim. Bu süre zarfında onu aslında çok az tanımışımdır herhalde. Güçlü biri diye görmüştüm ilk günlerde. Ama annesinin rahatsızlığı konusunda ( her ne kadar ciddi bir rahatsızlık ihtimali olsa da sadece ihtimaldi ortada bir teşhis yoktu ) çabuk pes etti, ya da benim öyle düşünmemi istedi. Aslında gözlerimin içine bakarak bunun yalan olmadığını söylemişti. Bu durumda ona inanmam gerekir ama yine gözlerimin içine bakarak bana yalan söylediği de olmuştu. Şimdi nasıl inanabilirim ki?

Sonuç olarak sebepsiz yere ( bana göre ) insan kaybettik. Onda var mı yok mu bilmiyorum ama beraber geçirdiğimiz tek bir güzel anın bile bende hatırı mevcut. Benim için döktüğü tek damla gözyaşının ebediyen hatırı olacak. Bana ısmarladığı bir çayın, kahvenin, yemeğin, tatlının hatırına onun için mutluluk dilemeye devam edeceğim sanırım.

Umarım hak ettiği huzuru bulmuştur ya da bulmak üzeredir ya da bir gün mutlaka bulur...

Grazie...

Bugün, doğum günümde bir arkadaşımın hediyesi olan bir belgesel dvd izledim. Aynı arkadaşım geçen sene de doğum günümde bana bir dvd hediye etmişti. Onu o günün gecesinde izlemiştim. Ama bu sefer hediyemi aldıktan 7 ay sonra izledim. O arkadaşıma tekrar teşekkür ediyorum benim için çok önemli olan bir konu hakkında yapılmış bir belgeselin dvdsini bana hediye ettiği için.

Madde olarak ve maddi olarak ufak bir hediye olabilir ama hayatımda aldığım en güzel hediyelerden biridir o. Ve aldığımda duygulandığım nadir hediyelerden biridir. Gerçi arkadaşım geçen sene olduğu gibi bu senede doğum günümden yaklaşık 1-2 hafta sonra takdim etti bana hediyemi ama neyse... Ben ona doğum gününde hediye almayarak nezaketsizlik yaptım. Bir sebebi vardı almayışımın bunu tahmin ettiğini umuyorum.

Bu arkadaşım bu sene mezun oldu. Bir aksilik çıkmazsa ( ki inşallah çıkmaz ) kep törenine katılacağım arkadaşımın.

Mezuniyetin hayırlı olsun arkadaşım, umarım iş hayatında üniversite hayatında olduğundan çok daha başarılı olursun :) ( burada bir iğneleme var ) Allah yolunu açık etsin...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Sıcak, sıkıcı zamanlar...

Vakit geçmek bilmiyor. Yaz aylarını hep boş geçen zaman olarak kalıyor. Ya gezelim tozalım tamam da ben havalar bu kadar sıcakken dışarıya adım atmak istemiyorum. Ama evde boş boş oturmak da hiçbir işe yaramıyor. Kitap okusam??? Bir zaman sonra o da sıkıyor. Film izlesem ?? Piyasada izlemediğim film kalmadı. Ee oturup azıcık ders neyin çalışayım desem ( bütün bir sene çalıştığım yetmiyormuş gibi ) bu sıcaklarda o da çekilmiyor ( gerçi o soğukta da çekilmiyor ama neyse ). 1 Ağustos tarihinde Merkez Bankası'nda staja başlayacağım. Ama staja başlamadan önce merkez bankasının internet sitesindeki tanıtım videosunun izlenmesi gerekiyormuş. Uzun bir videoya benziyor. Hep izlemeye niyetleniyorum ama ne zaman niyetlensem o da sarmıyor daha vakit var diyorum. Canım mı sıkılıyor acaba???

Henüz iş de bulamadım stajda. Merkez Bankası stajı elimi kolumu bağladı. Ya ben ağustosa kadar boş boş duramam. Yok hadi fırsat bu fırsat deyip kendimi geliştirecek faaliyetlerde buluniyim diyorum dil eğitimi vs vs yada ne biliyim spora falan gidiyim diyorum sıcak havalar onları da etkiliyor.

Sıcaklardan bunaldım acilen havanın 0 dereceye düşmesini talep ediyorum! Hayat memat meselesi oldu bu artık. Kendimi Etna Yanardağı'nın lavları arasında hissetmeye başladım..



Halbuki kış ayları ne güzeldi. Isınmaya çalışana kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum ya. Uyumak da güzel oluyordu başımı yastığa koymam yeterliydi. Sabah o sıcacık yataktan kalkmak ölüm gibi geliyordu ama başarıyordum bir şekilde. Şimdi sıcaklar uyku düzenimi de bozdu anasını satıyım.Uyutmuyor beni velet!

Arkadaşlar Küresel Soğuma'nın başlamasından yanayım. Benimle misiniz?


Probil mi? Akbil bile daha akıllı!

Üniversiteler kapanmaya yaklaştığında geçen iki senede olduğu gibi bu sene de yaz stajı arayışlarına başladım.
Bu süre zarfında daha önce çalışmış olduğum şirketlerin birinden bir arkadaşım bana yaz stajı konusunda yardımcı olabileceğini söylemişti. Bende kendisine CV'mi gönderdim. Buradan ona teşekkürlerimi sunuyorum gerçekten ilgilenip benim için bir görüşme ayarladı. Görüşmeye giderken tamda istediğim türden bir stajın %90 gerçekleşeceği bilgisiyle gittim. Neyse görüşmeden çıktıktan 1-2 saat sonra şirket tarafından arandım ve bana " tamamdır ya ne zaman istersen gelip başlayabilirsin " dediler. Bende doğal olarak " gelirken getirmemi istediğiniz belge var mı? " diye sordum. Beni hatta beklemeye aldı arayan şahıs. Daha sonra da ben seni tekrar arayacağım dedi. Ertesi gün aramadı, ben aradım yine ben seni arayacağım cevabıyla karşılaştım. Üstünden dört gün geçti aranmadım. Beşinci gün ben aradım bu sefer de bana " ya olmadı sen başka stajlara başvurabilirsin " denildi! Öncelikle staj ilanlara başvurmam konusunda bana izin verdiğiniz için, başvuru yapabileceğimi bana öğrettiğiniz için size teşekkürü bir borç bilirim! Bu ne amatörlüktür kardeşim! Probil siz Akbil kadar akıllı değilsiniz!

Yanarım yanarım bunlara güvenip reddettiğim staj tekliflerine yanarım. Ha bide bunu Probil Finans Sorumlusu'na sölediğimde aldığım cevap " ben sana bir problem oldu demiştim " yönünde oldu. Bana bu tarz bir şey sölemedin dallama herif!

Ve yine yanarım telefonu o dallamanın suratına kapatmadan önce küfretmediğime yanarım! Bugünden itibaren " Probil'i Kirletme, Lekeleme vs vs... " kampanyası başlatmış bulunmaktayım, hayırlı uğurlu olsun.

Neyse ki istediğim dönemde olmasa da staj yapmayı çok istediğim bir yerde, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda, staj ayarladığım için mutluyum. Bekle beni İMKB! Var gücümle geliyorum!

17 Haziran 2011 Cuma

Mutlu muyum ne???

İveeeeeeettttt bugün uzun zamandır beklediğimiz mutlu sona da ulaştık: Fenerbahçe'm hedeflediği 5 dalda şampiyonluk başarısına ulaşmış bulunmaktadır. Hemi de son dal olan Basketbol Erkekler de final serisinde cinconu kendi sahasında yenerek :D tebrikler FENERBAHÇE'M!!! Bize bu gururu bu sevinci bu mutluluğu yaşattığın için Tebrikler Kanarya'm...

15 Haziran 2011 Çarşamba

I'm sure, everything will be better!

Kimse kimseye güllük gülistanlık bir yaşam olabileceğinin garantisini vermemiştir herhalde. Herkesin hayatında dönem dönem zorluklar sıkıntılar olabilir. Olacaktır da ve aslında olmalıdır da. Bu konuda en yakın arkadaşlarımdan birinin sık sık dile getirdiği bir söz çok hoşuma gider: ( bilmiyorum sözün patenti ona mı ait yoksa o da birinden mi duydu yada bir yerde mi okudu ama ben ilk ve tek ondan duydum )

" Acılı bir hayatla acısız bir hayat arasında seçim yapma şansı sunulsa, hiç düşünmeden acılı hayatı seçerim. Hiçbir zorlukta pes etmedim, pes etmenin ne demek olduğunu henüz öğrenmedim. "

" Dayanamıyorum artık / kaldıramıyorum bu kadar yükü / neden ben? / yeter artık bıktım yaşamak istemiyorum vs vs " bu gibi lafları sık duyardım ve ne yalan söyleyeyim bir zamanlar bende " yeter artık dayanamıyorum " demiştim. Ne büyük ne yanlış bir laf etmişim! Ne yaşamıştım ki dayanılamayacak? Hiçbir şey. Evet dayanılamayacak bir şey yaşamamıştım. Ama insanlar büyük bir derti olduğunda ve özellikle onunla nasıl başa çıkabileceklerini bilmediğinde bu gibi büyük laflar ederler ( bir zamanlar benimde ettiğim gibi ) ama aslında hiçbir zorluk insan beyninin ve direncinin üstünden gelemeyeceği türden değildir ve her şeyden önce unutmamak gerekir ki Allah'tan ümit kesilmez. Eminim herkesin sıkıntılı anlarında sığındığı hayalleri vardır. Bugün katıldığım bir ödül töreninde yaratıcı girişimcilik adına ödül kazanan bir kadın ( hayallerinin peşinden koşmak için büyüdüğü, lise ve üniversite eğitimini aldığı, iş hayatına atılıp düzenini kurduğu Kanada'yı ve bütün bunları bırakıp Türkiye'ye kesin dönüş yapan bir Türk Girişimci ) " hayallerinize inanın " diyerek aslında sadece tek bir hayalin bile yaşama amacı olmayı, ve gerçekleştiğinde ebedi mutluluk vermeye yeteceğini bir kez daha anlamamı sağladı. Aynı yarışmada birincilik ödülü kazanan bir iş adamı ise " bir hayal kurun sonra ona aşık olun ve sonra aşık olduğunuz hayalin peşinden koşun " diyerek kendi başarısının sırrının bu kadar kolay olduğunu dile getirdi.

İnsanlar kaldırabileceği yükten fazlasını kaldıracak ki bir işe yaradığını anlasın, yoksa her gün pazarlardan kilo kilo zerzevat taşınıyor zaten.

Bir arkadaşım yaklaşık 4 ay önce aldığı çelişkili bir haberden sonra bunalıma girmeye başlamıştı. Günler geçtikçe daha çok yıprandığını dile getirdi. Hayatında büyük değişiklikler yaptı. Bir gün her şeyden pes ettiğini sadece uyumak istediğini söyledi. Hayatından bazı insanları ( o insanları hayal kırıklığına uğratmak pahasına ) çıkardı. Yaşam tarzını değiştirdi belkide, belkide 4 ay boyunca hiç gülmedi ve eminim güzel günlerin geleceğine inancı çok azdı yada hiç yoktu ( hiç yoktu aksi takdirde ona güzel günler gelecek diyeni hayatından çıkarmazdı herhalde ). Bu arkadaşımla 2 gün önce konuştum. 4 ay önce aldıkları çelişkili haberden kesin sonucun çıktığını ve korkmaları gereken bir şey olmadığını yani mutlu sonla bu sıkıntının bittiğini söyledi, çok şükür. Benimde çok dua ettiğim bir şeydi dualarımızı kabul ettiğin için şükürler olsun Rabb'im.

Peki n'oldu arkadaşm??? Ne diye çevrendekileri kırdın, üzdün bazılarını hayatından çıkardın? Sana bu günlerinin geleceğini, gelmesinin imkansız olmadığını söylediler diye onları hayatından çıkarman şart mıydı?

Hayat bir armağan, tadına varın. Yaşam bir mucize, keşfedin!

11 Haziran 2011 Cumartesi

Velev ki Türkiye'de yaşıyorsun!

Dün bir kitap okumaya başladım: Velev ki Ciddiyim. Gülse Birsel'in kaleminden çıkan son kitap. İlk üç kitabına başladığım gibi buna da keyifle başladım, keyifle devam ediyorum ( muhtemelen keyifle bitireceğim )

Gülse Birsel'in kitaplarını herkese tavsiye ederim, alın 4 kitabı da keyifle okuyun. Bugün kitaptan bahsetmemin sebebi Gülse Birsel'in kitapta değindiği bir konunun ilgimi çekmesi: Gündüz adamları ve gece kuşları.

Kitapta herkesin gündüz adamlarından yana olduğunu ama kendisi gibi ( aynı zamanda benim gibi ) gece kuşlarının sevilmediğini, onlara kötü gözle bakıldığını her zamanki üslubuyla anlatmış. Bir şey varsa elbet başka bir şeye faydası vardır dimi? Bu faydaları görmeden eleştirmek " kötü " damgası yapıştırmak niye??? Yapmayın etmeyin hem unutmayın gece kuşları çok daha fazla elektrik tüketir TEDAŞ kazanır, ee gece çeneleri boş durmaz bişeyler yiyip içerler ( evde de olsalar dışarıda da olsalar ) yine kazanan birileri olur. He unutmadan bu gece kuşlarının en az yarısı gündüz adamları gibi işine vaktinde gider işinden vaktinde çıkarlar. Velhasıl kelam insanlar iki tipi aynı anda sergiliyor(uz). Sanırım kıskanılıyor(uz)lar.

Gece kuşlarını eleştirenlere sesleniyorum: En azından bir gece çıkın dışarı sahile gidin bir şeyler yapın hele hele İstanbul'da yaşıyorsanız zaten yapacak çok şeyiniz gidilecek çok yeriniz var demektir. Yok bunu da yapmıyorsanız oturun evinizde gece seanslarına başlayın. Şöyle sabah ezanını duyana kadar film izleyin ( ezanı duymuşken bir de namaz kılın derim ama ben henüz o aşamaya geçmedim, geçince size de tavsiye ederim ) En önemlisi ve zevklisi bir gece NBA maçı izleyin. Allah aşkına kaçınız LeBron James'i, Kobe Bryant'ı ve adını yazmaya kalkışsam 24 saat aralıksız yazabileceğim yıldızları canlı izlediniz? Hadi kalkıp NBA sezon yada playoff maçlarını da izlemediniz; yılda bir düzenleniyor arkadaşlar All-Star maçın izleyin bari.

Biz sizin kadar uyumuyoruz da neyimiz eksiliyor? Ne kaybediyoruz?? Bir şey kaybettiğimizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ve unutmayın ideal uyku süresi 6 saat 53 dk'dır. ( bilimsel araştırmalara göre ) Tamam 12 saati aşan süreleri uyuyarak geçirmişliğim vardır ama bu dayanamadığımdan yada uyanamadığımdan değil, o zaman canım öyle istedi diye. Sizin de canınız ara sıra böyle istesin, ama ara sıra....

10 Haziran 2011 Cuma

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

  Bugün uzun zamandır gitmek istediğim ama hep gitmeyi ertelediğim bir yere gittim: Salacak.

  Sınırları içine girip de Kız Kulesini görmeye başladığım andan itibaren içime huzur ve mutluluk dolmaya başladı. Her gidişimde yaptığım gibi bugün de farklı açılardan pek çok fotoğrafını çektim Kule'nin. Karşısındaki banka oturup hayran hayran ( ve galiba yüzümde bir sırıtışla ) bir şekilde seyre daldım. ( oraya giderken öncelikle gitmem gereken Eminönü'ne gidiş yolunda trafiğin alasını gördüm 40 dklık yolu 75 dk da gittim! ve sanırım bundan sonra ulaşımın İETT otobüsleri ile sağlandığı mekanları sevmeyeceğim! ) Günün devamında Fethipaşa Korusu'nun temiz havasını soluduktan sonra tekrar Eminönü üzerinden eve dönmek için ( büyük bir aptallık göstererek ) İETT duraklarının yolunu tuttum. Bu sefer daha acımasız bir trafik vardı ve dönüş yolum 90 dk sürdü! Hee Kız Kulesini izlemeye değer bu trafik sıkıntısı ama olmasa çok daha huzurlu bir şekilde evime dönebilirdim!

7 Haziran 2011 Salı

Just live...

Şuan dinlediğim şarkıda geçen bir sözle başlamak istiyorum: Şuan rahat mısın İstanbul'da???
Ben İstanbul aşığı olan bir insanım. Yaşanması kolay olan bir şehir değil. Trafiği, kalabalığı, kirliliği ( havası, sokakları, denizleri ve hatta halkının yadsınamayacak bir kısmı ) dışarıdan dinleyenler için bu şehri cazip kılmıyor olabilir. Ama bir şey var bu şehirde ve sanırım ben fazlasıyla rahatım burada. ( şarkı bana yazılmamıştı ama dinleyen herkes cevap verebilir herhalde bu soruya )

Gezip görmek istediğim, bir süre kalmak istediğim pek çok yer var ve Allah kısmet ederse hepsine de gider, görürüm inşallah. Ama sanırım nereye gidersem gideyim kalıcı bir yer olmayacak hiçbir yer, hiçbir şehir.

Ee bu bloga en büyük tutkularımdan biri olan İstanbul ile başlamak zorunda hissettiğim için kendimi, kendime minnettar kalıyorum vs vs.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...